Meral Tabakoğlu TOKSOY


Mail Atmak Ne Kadar Zor Olabilir?

Meral Tabakoğlu TOKSOY


6 Şubat depremi İskenderun Ses Gazetesinin binasını kullanılamaz hale getirmişti. Halen de o şekilde zaten. Depremden sonra gazetenin işleri konteynerde yürütüldü ve on ay sonra basılı yayına geçildi. Yine konteynerde olsa da artık belli bir düzen kurulmuştu. Vefakar arkadaşlarımız sayesinde elbette. (Burada Sadet Berkyürek ve eşi Mehmet Berkyürek’in, Akın Bodur’un çabalarından hiç bahsetmiyorum. Sadet istemediği için.) Bütün bu sürece çoğumuz şahit olduk zaten. Basılı yayına geçileceği sırada, Sadet benim de bir köşe yazmamı istediğinde, büyük onur duydum. Hem karınca kararınca bir katkım olacağı için hem de gazetenin kurucusu, kıymetli arkadaşımız Ayşe Figen Arlı’ya olan vefa borcum için. 14 Aralık 2023’ten bu yana basılı yayın aksamadan devam ederken, ben de üzerime düşen vazifeyi hiç aksatmadım. (Bu konuda ne kadar başarı ve yararlılık gösterdiğim siz okuyucuların takdiri.) Ve… gazete yayına başlayalı 13 ay oldu. 

Bu süre boyunca yazılarımın konusuna baktığımda ilk haftalar doğal olarak depremi işlemiştim. 

Daha sonra yine depreme bağlı olarak şehrimizde yaşanan sorunlar. 

Çevre sorunları, ülkemizin gündemini meşgul eden konular olmazsa olmazdı zaten. 

Ve elbette kadın ve çocuk cinayetleri. Kadına şiddet, taciz hepimizin en hassas olduğu konular arasında. 

En çok önemsediklerim arasında, “Zamanının Ötesindeki Kadınlar” yazı dizisi. Altı bölüm yazmışım ve daha çok bölümler yazmayı düşünüyorum. Çünkü, hatırlamamız belki de hiç tanımadığımız öncü kadınlarımızı yad etmemizin görevimiz olduğu kanısındayım.

Keyifle okuyup, yararlandığınızı ümit ediyorum. 

Bugünkü asıl konum bunları hatırlatmak değil. Bu yazıları yazmak göndermekten çok kolaydı biliyor musunuz? Öyle, bir tıkla yazı göndermek benim için çok lüks olmuştur özellikle de yaz ayında… Nedeni ise yazın yaylaya çıkıyor olmamız. Yaylada internet olmasına rağmen bize yapılan açıklamada; kutunun evimize uzak olması engel teşkil ediyormuş. Telefon bile çok sağlıklı çalışmazken, interneti siz düşünün artık. Yılların deneyimi ile telefonun en iyi çektiği yeri öğrendik ama telefonun internetine bağlanmak başlı başına bir sorun. Hal böyle olunca kucağımda laptop, elimde telefon dağ başında dolanıyorum. Çektiği bir yer var mı diye… Uzun uğraş sonrası gönderdiğimde ise Dörtyol’dan İskenderun’a gelip gidebileceğim süreyi kullanıyorum.

Bazen yayladan Dörtyol’a iniyoruz mail atmak için ve yaz bu şekilde geçiyor. Yaz sonu sağlık sorunlarından dolayı kaplıcaya gidiyoruz. (Mail atamamanın stresi neden olmuş olabilir.) Bu defa bilgisayarımın “Word” dosyasına bir şey oluyor, anlamıyorum. Bir türlü sorun çözülmüyor. Yazım da henüz tamam değil. Sadet (Ses Gazetesi Yazı İşleri Müdürümüz) “whatsapp’tan” gönder diyor. Zaten başka yol bulamıyorum ve yazıyı Whatsapp’ta üç dört parça halinde tekrar yazıp gönderiyorum. Başka programlarda yazamıyorum çünkü. Eve dönüyoruz bilgisayar tamire gidiyor. Evde emektar bir laptop var o da internete bağlanmıyor. Kafayı yemek işten değil. Koca mahallede kimsede bilgisayar yok! Neyse ki emektarda yazıyorum ve flaşa yükleyip Sadet’e gidiyorum onun bilgisayarından gönderiyoruz. Burada bu terslikleri en kısa haliyle anlatmama rağmen, yazarken bile yoruldum…

Kargom geliyor sonunda tam bilgisayarımı kucaklamışken arızanın devam ettiğini görüyorum…

Tekrar gönderiyorum ve emektara dönüyorum yine. Yazımı bilgisayardan telefonumun mailine yazıyorum bu defa ve öyle gönderiyorum. (Telefona ne kadar zamanda yazdığımı sormazsınız değil mi?)

Bazen düşünüyorum da mail atarken karşılaştığı zorluklara rağmen yılmayıp, mücadele verenlere ödül verilse, şansım yüksek olmaz mıydı sizce de? 

Sonunda, yani şu an size yazdığım yazıyı tamirden gelen laptopla yazıyorum. Şükür kavuşturana…