Nurullah ER

Tarih: 20.11.2024 09:12

NOBEL ALMAK

Facebook Twitter Linked-in

Nobel, bilim, sanat, edebiyat, tıp alanında olağanüstü başarı gösterenlere verilen ödüldür.

21. yy’a girdiğimizde ülkemiz üç Nobel aldı. Edebiyatta Orhan Pamuk, Kimyada Prof. Aziz Sancar, son olarak da 2024’de Prof. Daron Acemoğlu’na ekonomi dalında verildi. 

Acemoğlu bir ekonomi profesörü. Aynı zamanda, ekonomik kalkınma, ekonomi büyüme, ücret gelir dengesi eşitsizliği, çalışma ekonomisi, iktisat teorisi ve eğitim konularında çalışması olan bilim adamı.

Ayrıca, Kılıçdaroğlu’nun ekonomi danışmanlığını yapmış.

Vatandaş olarak Nobel almış bilim adamlarımızla her zaman gurur duymuşuzdur.

Ne var ki Profesörümüz ödülü alır almaz daha ayağının tozuyla Atatürk’ü eleştirmeye kalktı.

Hem de 10 Kasım’da.

Ölüm yıldönümünde.

Açıklamasında, “Atatürk, kurduğu Cumhuriyet döneminde politik güç elinde olmasına rağmen yapmadı. Elindeki gücü merkezileştirdi. Çok partili sisteme geçilseydi bugün sıkıntı çektiğimiz demokrasi daha da gelişirdi. Sivil toplum örgütleri daha da güçlü olurdu. Devleti kim kullanıyorsa gücü o elinde tutuyor.” diyerek uzunca bir mütalaa veriyor Atatürk dönemine ait. 

Ayrıca, ekonomi alanında yaptığı açıklamada da ana başlık olarak, “verimlilik artarsa ücret artışı olur” diyerek. Ülke ekonomisinde verimsizliği, geri kalmışlığı emekçilerin verimli çalışmamasına, onun içinde ücretlerinin düşük olduğunu söylemeye çalışıyor. 

Nobel ödülü alan profesörümüz kadar bilgi birikimim olmasa da pratik yaşamım, edindiğim bilgiler, yazdığım yazılarla, ülkenin sosyal yapısı içinde yaşayan, kültürünü soluyan, emekli maaşıyla yaşayan biri olarak profesörümüzün düşüncelerinin Türkiye gerçeğini yansıtmadığını, Atatürk Türkiye’si ve emek dünyasıyla uyumlu olmadığını görüyorum.

Acemoğlu, Atatürk döneminde çok partili sisteme geçilmesini isterken, bununda ülke demokrasisine katkı sunacağına inanırken, sanki Atatürk bunları düşünmemiş gibi görüş bildiriyor. Yapmamış gibi söylüyor. Osmanlı’dan nasıl bir Coğrafya, nasıl bir ekonomi, nasıl bir sosyal yapı, eğitim, tarih ve kültür aldık sorusunu acaba kendisine sormuyor mu? Cumhuriyetle birlikte yapılan devrimlerin sayesinde ülkenin bu duruma geldiğini görmedi mi? Kendinin profesörlüğünün bile o yıllarda temeli atılan laik eğitim sayesinde kazandığını inkâr mı ediyor? Cumhuriyet Türkiye’sinde 1950’de çok partili sisteme geçildikten sonra iktidar partilerinin Küçük Amerika hayali yaratarak, demokrasiyi bir araç olarak gördükleri bilinmiyor mu? O yıllarda dünya konjonktürünün içinde bulunduğu tarihi, siyasal, ekonomik durumunu nasıl görmezlikten geliyor? Bir ekonomi profesörü olarak işçi ücretlerinin düşüklüğünü nedenini verimsizlik değil, adaletsizlik ve sendikasızlaştırma olduğunu görmüyor mu?

Daron hocamıza, Atatürk dönemini haklı çıkaracak o kadar sorumuz var ki!  Bir o kadar da çok partili dönemin iktidarlarının Atatürk ve Atatürkçülüğe, Cumhuriyetin değerlerine çektirdiği sorular...  Hocamız, yüz yıllık Cumhuriyeti bir bütün olarak neden ele almaz? 27 dönemi eleştirirken, 84 yıllık dönemini kıyısından geçmemesi ne anlam taşıyor? Kendinin de belirttiği gibi, çok partili dönemde iktidar olan siyasi partilerin devletin değil, kendinin hükümeti olduğunu her halde az çok tahmin ediyordu. Türkiye gerçeğinden yola çıkarak, Atatürk dönemi kadar o dönemi de tahlil etme bilgi birikimine sahip olduğuna inanıyorum.  Gerçek bilim adamlarına da düşen bu olmalıdır. Hele hele de Nobel almışsa!
Nobel 1896 tarihinde Alferd Nobel tarafından kurulan derneğin insanlığa ve barışa hizmet edenleri ödüllendirmek amacı taşıyan bir ödüldür. 1901 yılından bu yana verilmektedir. Ülkemizde ödül alan üç bilim adamı ve edebiyatçılarla övünürken, Türkiye gerçeğini, Cumhuriyetin değerlerini değerlendirirken çarpık açıklamalarıyla dövünüyoruz.  Bu ve buna benzer açıklamayı Edebiyat alanında Nobel alan Orhan Pamuk da yapmış ve büyük eleştiri almıştı. 

Bence değerli hocamızın Atatürk dönemine ve ülkemizin ekonomik dünyasına dair yaptığı açıklamalarda mutlaka gerçekler vardır. Ne var ki Yeni Dünya Düzeni olarak adlandırılan, ülkemizde kendilerini ikinci Cumhuriyetçi olarak ortaya çıkaranların, küreselleşme olarak ülkemizde 1980 yılından bu yana yaşanana, ülkeyi soyulmuş soğana çeviren Liberal Kapitalizmin, yeni sömürge sisteminin değirmenine su taşımaktan başka bir işe yaramaz.

Bunun neresinde acaba, insanlık görülür, barış yaşanır? 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —