Orkinos, ton balığı olarak da bilinir. Uskumrugiller familyasındandır. Boyu 4-5 metreye, ağırlığı 800 kg- bir tona ulaşabilen göçmen bir balıktır.
İskenderun Balıkçılar ve Kasaplar Çarşısı, belediye binasının karşısındaydı, şimdilerde oraya Fransız Sokağı deniyor. Amacına çok uygun bir mimarisi vardı. Kokuyu tutmayacak kadar havadar, balığı sergileyecek kadar geniş bir mekandı.
Yakalanan büyük balıklar, balıkhanenin kapısında çengellere asılır ve balığın avcısı her gelene balığı ne zahmetlerle kayığa, kıyıya çektiklerini ballandıra ballandıra anlatırdı.
Şipşak fotocular, böyle bir manzarayla an’ı ölümsüzleştirmeye çalışan insanları sezer; balığı, kancayı, mızrağı, ipi, balıkhaneyi bir stüdyoya dönüştürür, sanatlarını icra ederlerdi.
Dev camgöz (köpek balığı) kancaya asılınca insanlar, bir canavarın leşine yanaşır gibi yanaşırlar; dişlerinin keskinliğine, burnunun sivriliğine, yüzgeçlerinin diriliğine hayret ve korkuyla bakarlardı. Bu dev balığın avlanmış olması Körfez’i biraz daha güvenli hale getirmiş gibi huzur duyarlardı.
Elbette 40 kilogramın üzerindeki lagoslar, orfozlar, imtiyazlar(akya) da asılırdı kancalara. “Vay be kaç kişiyi doyurur” mırıldanmalarına, “bakalım hangi lokanta kaça alıp kaça satacak merakına neden olurdu.
Orkinos dedim ya bağlayayım artık. Yıl 1980’lerin sonu, Ankara’ya yine üç harfli bir otobüs firmasıyla gidecektim İskenderun Terminali’nden (Ankara’da bana hep sorulurdu “neden otobüs firmalarınız üç harfli” diye. Cin gibidirler de ondan demiştim). Muavin ve kaptan şoför bagajlarımızı bir çırpıda kucağımıza verdi, Ankara’ya kadar çaylar şirketten vaadiyle. Tam yirmi bir adet orkinosu bagaj bölümüne sığdırdılar. Yirmi ikincisini de benim yanıma verdiler.
Yol boyunca hiç ses çıkarmadı, horlamadı, gevezelik yapmadı. Bir ara galiba omuzumda uyudu. Pozantı’yı aşıp düze inerken göçlerinin artık Akdeniz’e kadar ulaşamadığını; barbun, tekir, patlakgöz gibi küçük lezzetli balıkların tadına varamadığını, çok üzgün olduğunu mırıldandı mı..ben mi öyle sandım?