Samandağ’da köylülerin zeytin bahçelerine ve evlerine TOKİ el koyuyor. Geçimini zeytincilikten sağlayan bu insanlar gelen iş makinalarını engellemek için direniyor, bedenlerini makinalarının önüne atıyor. Çünkü hem yuvalarını hem geçim araçlarını kaybediyorlar. Yaşam alanlarını kaybetmek istemeyen bu insanların karşısına devletin kolluk kuvvetleri çıkıyor. Onları şiddet kullanarak bölgeden uzaklaştırıyor. Burada vicdan muhasebesi yapılabilir. Elbette köylülerin geçim kaynaklarını ellerinden zorbalıkla almak vicdanı yaralayan bir olaydır. Ama bu bir siyasi karardır. Burada esas olarak halkın ücretsiz konut sahibi olması amaçlanmıyor. İnşaat şirketlerinin rant elde etmesi amaçlanıyor. Mesele rant elde etmek olunca vicdan teferruat oluyor.
Ülkenin her yanında görülen maden arama, inşaat yapma, fabrika yapma, ağaç kesme ve depolama, taş ocağı işletme vb. alanı olarak işletilmesi Meclisten çıkarılan yasaya dayanmaktadır. Rezerv alan kararı Meclisteki vekil çoğunluğunun kararı ile çıkarılmıştır. İktidardaki partilerin iradesi ve oyu ile çıkmıştır deyip gerisini düşünmeyebilirsiniz. Bu doğrudur. Ama siyasetin sermayenin elinde olduğu genel doğrusunu görmezden gelirseniz…
Kapitalizmin kuruluş dönemlerinde özel mülkiyet kutsaldı, ona dokunulamazdı. Hatta mahkeme duvarlarına yazılan “Adalet Mülkün Temelidir.” Cümlesi de mülkü korumak için adaletin gerekliliğine işaret eder. Burada mülk olarak sadece bireysel mülk değil devletin bir bütün olarak mülkü de kastedilmektedir. Önceleri kapitalistler için kendi yatırım alanlarını korumak için gerekli ve kutsal olan özel mülkiyet, istediği her toprak parçasına sahip olmak isteyen emperyalist sisteme ayak bağı olmaya başlamıştır.
Kapitalist tekeller, artık kendi ülkelerine sığmayıp bütün dünyaya egemen olduğu bu çağda dünyanın herhangi bir yerinde hiçbir engele takılmadan değerli madenleri aramak, petrol ve doğal gaz çıkarıp nakletmek, istediği yerde fabrika kurmak, depolama alanı açmak ya da inşaatlar yapmak için her türlü bürokratik engeli kaldırıyor. Bunu da kendisiyle işbirliği halindeki siyasetçiler aracılığıyla yapıyor. Böylece yerli ya da uluslararası tekeller devlet bürokratlarını ve siyasetçileri kullanarak kendilerine uygun yasalar çıkarıyorlar. Bugün her yerde gördüğümüz doğa talanı ve bunlara karşı direnen köylü manzaraları bu yüzden. Halkın toplu direnişine karşı halkı koruması gereken kolluk kuvvetlerinin uluslararası tekellerin çıkarını koruması bu yüzden.
Uluslararası güce karşı en etkin güç yine uluslararası bir güç olmalıdır. O da emperyalizmin ve sömürünün en kararlı karşıtı olan sınıf sendikalarında örgütlenmiş işçi sınıfıdır. Sistemin değişmezliğine inananlar devrim yapamazlar.
Ülke bazında bakılınca da işçi ve emekçi sendikalarının, meslek örgütlerinin temsil edildiği yeni bir meclise ve üretim temelli örgütlenmeye ihtiyaç var. Yani çağı geçmiş aldatma siyaseti yerine işçi ve emekçilerin üretken siyaseti…