“Sahte” denince aklınıza ilk ne gelir? Nedense benim aklıma ilk önce sahte para geldi. Ardından, ilk kalpazanlık olayının günümüzden kaç yıl önce yaşandığını merak edip, Google’da aramaya koyuldum. Baktığınızda siz de göreceksiniz, 15 Kasım 1690’da İngiltere’de yaşayan bir çift, 40 gümüş para yaptıkları için vatana ihanet suçuyla yargılanıp, ölüm cezasına çarptırılmış. Ve bu karı koca çok ağır işkenceye maruz kalarak öldürülmüş.
Vikipedi’nin verdiği bilgiye göre günümüzde 600 milyar dolar değerinde sahte para olduğu sanılıyormuş…
“Sahte” kelimesinin anlamını biliyoruz ama sözlükteki tanımını olduğu gibi vermek istiyorum.
Sahte; gerçek olmayan, taklit, yapay, aslını yansıtmayan diye açıklanıyor.
Hayatımızda en çok tanık olduğumuz sahte olaylar neler.
İnsan hayatına mal olan sahte içkiden tutun da gıdadan giyime, düğünlerde takılan altının bile sahtesiyle karşılaşıyoruz. İçinde bir gram bal olmayan, ama bal diye satılan o her neyse ürünler…
Sadece balda mı?
Her çeşit sakatat, hatta un ufak edilmiş kemik parçalarının katıldığı, bolca baharat eklenen, içinde et olmayan sucuklar…
Marka kıyafetlerin benzerini üretmek… Şimdilerde “çakma” olarak adlandırılan, düpedüz sahte ürünler…
Sahte dostluklar, sahte ilişkiler… sahte evliliklere kadar uzanan acayip ilişkiler ağı… Takıları alıp, düğün günü ortadan kaybolan gelinler…
Tüm bu saydıklarım, şahit olduğumuz sahteliklerin sadece bir kısmı.
Hayat pahalılığı, işsizlik, eğitimin kalitesinin düşmesi, suçlulara caydırıcı cezaların uygulanmaması, kanunsuz işlerin artmasında etki sağlıyor.
Dolandırıcılık olayları artarak devam ederken, toplumun her kesiminden peş peşe tepkiler yağması bu düzenin böyle gitmeyeceğini müjdeler nitelikte.
En son gündeme gelen “sahte diploma” skandalı, diğer sahtelikleri neredeyse gölgede bıraktı. Yeni patlak vermiş bir olay değil aslında. “ Sahte diplomaya araştırma önergesi 3 yıl rafta bekletildi.” Başlığıyla, 6 Ağustos tarihli Ses gazetesinde yer almıştı. CHP Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur, 2022 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu araştırma önergesi üç yıl bekletildi… diye devam ediyordu haber.
Güzelmansur’un verdiği önerge o günlerde gündeme alınmasa da bugüne gelindiğinde, uyarılarının doğruluğu teyit edilmiş oldu.
Gazeteci Murat Ağırel de uzun zamandır köşe yazılarında ve televizyon programlarında sahte diplomalar, sertifikalar ve e-Devlet sistemine işlenen belgelerle ilgili uyarılarda bulunmuş.
Bir yıl önceki yazısında (Eylül 2024) sosyal medyada “e-Devlet garantili sahte diploma” ilanlarının yaygınlaştığına ve bunun yalnız dolandırıcılık değil, kişisel verilerin ele geçirilmesi amacı taşıdığına vurgu yapmış. Durum ayan beyan ortadayken, gazetecilerin ulaştığı bilgilere yetkililer ulaşamadı mı? Oldu da bilgileri yok ise ihbar niteliğinde olan bu haberler neden dikkate alınmamış?
Bu sahte diploma şebekesi her derde deva olmuş. Diploma, ehliyet, mesleki belge (kaynakçı, aşçı, operatör gibi) ne istersen parayı bastırdın mı cebinde bil...
Sadece para için bu emek hırsızlığını yapanları bağımsız yargıya havale etmekten başka ne yapabiliriz? Hak ettikleri en ağır cezaları almaları içimizi ferahlatırken, güven duygumuz da tazelenecek. Bu işi yapanların meramını anladık da bu yolla kendilerine diploma alıp, hak etmedikleri mevkilere gelenlerin hiç mi utanması, sıkılması kalmamış. Herkesi kandırdınız da yakın çevreniz ve en önemlisi siz kendinizi biliyorsunuz, gerçekten huzurlu oldunuz mu? Gündüzünü gecesine katıp, çalışıp çabalayıp, maddi sıkıntılar içinde o yerlere ulaşma derdinde olan dürüst, şerefli insanları hiç mi düşünmediniz?
Çocuklarınıza böyle bir miras mı bırakacaksınız? Yoksa onlara bu tür yolsuzlukların normal olduğunu öğreterek mi büyütüyorsunuz?
Bakın, hem koltuğunuzdan, hem de itibarınızdan olacaksınız ve çaldığınız hayatların bedelini mutlaka ödeyeceksiniz…
Görüldüğü gibi hepimizin endişelenmesi gereken bir çürümüşlüğün içerisindeyiz. Ekonomik sorunların önüne geçen bu çürümüşlük geleceğimizi tehdit eder hale geldi.
Bir Çin atasözü der ki; “ Eğer bir yıl sonrasını düşünüyorsan, tohum ek. On yıl sonrasını düşünüyorsan, ağaç dik. Yüz yıl sonrasını düşünüyorsan, insanları eğit.” Bu çürümüşlük sağaltılmazsa ülkemiz için yüz yıl sonra diye bir şey olabilir mi?