Recep YILDIRIM


Saldırganlığın Meşrulaşması

Recep YILDIRIM


“Kadın cinayetleri politiktir” ifadesi birçok kesimde ya anlaşılmadı ya üzerinde durulmaya gerek görülmedi. İnsanlarımızın çoğu makale okumuyor. Resim altı cümlelerle yetiniyor. Sosyal medyada da sloganlaşmış ifadeler çokça alıcı buluyor. Bütün bunlar, kötü, daha kötü olmaklığın önüne geçemiyor.

Gerçekten kadına yönelik şiddet gün geçtikçe artıyor. Üstelik şiddetin boyutu ve vahşiliği de korkutucu bir hal alıyor.  İç İşleri Bakanı’nın Teknofest’te “Türkiye’nin huzuru” sloganını parlatırken İstanbul’da dehşet kelimesini bile zayıf bırakan olayların olması gerçek bir trajediydi. Komik ama güldürmeyen tarafı da güvenliğinden sorumlu olduğu bir ülkede kendi propagandasının altında kalmasıydı çünkü ülke derin bir huzursuzluk ve kaygı yaşamaktaydı.

Ekonomik krizlerde yasalardaki boşluklardan güçlüler yararlanır. Ödeme sıkıntınız varsa üzerinize çek senet mafyası gönderilebilir, dövülebilirsiniz, topuğunuza ateş edilebilir, eşinizle, çoluk çocuğunuzla tehdit edilebilirsiniz. Kara para, uyuşturucu, yasa dışı bahis artmışsa, ki arttığı gazete haberlerinden anlaşılıyor, bu alanın ihtiyaç duyduğu insan sayısının da arttığı anlamına geliyor.

Nasıl insanlara ihtiyaç duyar bu alan? Yanıtı açıktır bu sorunun: cahil, eğitimsiz, kötülük yapmaya meyyal, ateşli silah kullanan, çıkarcı, felsefe ve ahlaktan nasibini almamış, cüretkâr; bilgiyi ve aklı küçümseyen, kurnazlığı yücelten, lükse tapan, birilerinin çakalı olmaktan gocunmayan, doğruluğu değil gücü önemseyen, gözünü kırpmadan öldürebilen, yalan söylemekten çekinmeyen, kişisel çıkarlarını toplumsal simgelerle perdeleyen…

Şimdi, önce sokaklara, sonra okullara bakalım. Yukarıda saydığım insanları mı yoksa değerleri olan iyi insanları mı üretiyor okullarımız, sokaklarımız? Bu soruya iç açıcı cevap vermek kolay değil. Ne yazık ki eğitim düzenimiz de toplumsal düzenimiz de bu soruna çare bulamıyor. Sanki bulmak istemiyor. Şiddet ve lümpenlik teşvik ediliyor. Ülkenin gazetecisi, aydını cezaevlerinde yatarken bu lümpenler sokağa salınıyor.

İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçildi. Ders kitaplarından özgür kadın imgesi özenle çıkarıldı. Bunun yerine kadının yeri anneliktir, yuvasıdır, mutfaktır; tutumu özverilidir..gibi imgeler yerleştirildi. Nafaka denilen süreç olumsuzlanıyor. Boşanmanın tek sorumlusunun kadın olduğu fikri dizilerde, gün içi reality şovlarda alttan alta işleniyor; din adamları kadınlara “tahammül” etmelerini salık veriyor, tahammülden vazgeçenleri deyim yerindeyse “cadılaştırıyor.

İşte bunlardan dolayı, daha pek çok şey sayabiliriz, “kadın cinayetleri politiktir.”