Kemal DÜZ

Tarih: 25.05.2020 16:05

SARIKAMIŞ´TAN ESARETE

Facebook Twitter Linked-in

Anı kitapları hep ilgimi çekmiştir. Şevket Süreyya Aydemir´in ‘Suyu Arayan Adam´ kitabı unutamadığım anı kitaplarından belkide ilkidir.

‘Sarıkamış´tan Esarete´yi, ilk okuyuşumda beni, Suyu Arayan Adam´ın anlattığı yıllara götürmüştü. Adeta o kitabın tamamlayıcısı gibi gelmişti bana.

Kendi yaşantımda da, 1993-95 yılları arasında Hakkari, 1989-91 yılları arasında görev yaptığım Kıbrıs´taki hudut birliğindeki yıllarıma götürdü. On yıl sonraki okuyuşumda ise çok daha farklı insani yolculuklara çıkardı: Hürriyet, esaret, hayat, açlık, yüzleşme, yönetim, varlık gibi kavramlara.

“Sarıkamış´tan Esarete (1914-1920”, Tuğgeneral Ziya Yergök´ün Anıları 2005 yılında Sami Önal tarafından basıma hazırlanmış ve ilk baskısı yayınlanmış. Yeni baskısı 2019 Aralık ayında (9. baskı) Tarihçi Kitabevi Yayınları´ndan çıktı: Prof. Dr. Güngör Sönmez´in sunuşuyla hazırlanmış ve yeni belgeler ve bilgilerle genişletilmiş. Araştırmalarda önemli kaynaklardan biri de anılardır. Anılar, bir kişinin herhangi bir dönemde, yaşadıklarını kaleme almasıyla oluşan eserlerde yer alır. Anılar genelikle olaylar yaşandıktan sonra kaleme alınır. Bu durum bazen unutulmalara, abartılara veya yaşanılan koşulların etkisiyle taraflı anlatımlara da yol açabilir. Ancak “Sarıkamış´tan Esarete”te, bu tür yaklaşımlar yok. Yorumlarda hiçbir duygusallık ya da gereksiz suçlama ve hakaret yok. Sarıkamış önlerinde olan olaylar duygusallığı kapılmadan, kişisel bir paye çıkarmadan, dahası kendi hatalarını bile gözardı etmeden ortaya konulmuş.

1914-1918 yılları arasında meydana gelen I. Dünya Savaşı, tarihin gördüğü en kanlı yıkıcı savaşlarından biridir. Milyonlarca insan ölmüştür. On binlerce insan, kayıplara karışmış veya esir düşmüştür. Dört bir cephede savaşan Osmanlı Devleti, Ruslara karşı Kafkas Cephesi´nde en önemli muharebelerden birini gerçekleştirmiştir. 1916 yılında Ruslara karşı Sarıkamış´ta, sonra da diğer başka yerlerde çeşitli mağlubiyetler yaşandığı gibi, pek çok şehitler verilmiştir. Kayıplar ve esirler arasından kurtulup geri dönebilenlerden okuma yazma bilenler esarette kaldıkları zamanları, olayları ve yaşadıklarını kaleme almışlardır. O zamanlar okur yazarlığın oldukça az olduğu düşünüldüğünde bu anıların ne kadar önemli olduğu da anlaşılır. Bu hatıratlardan biri de, en önemlilerden biri de Tuğgeneral Ziya Yergök´ün kaleme aldığı eseridir. Mehmet Ziya Bey(Yergök), Köprüköy ve Sarıkamış Meydan Muharebesi´ne 83. Alay Komutanı (9. Kolordu, 28. Tümen) olarak katılmıştır. 336 sayfadan oluşan kitap sadece bir anı kitabı değil, ders alınması gereken çok önemli bir yaşam kitabıdır. Esir kampı Türkistan´ı, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Hazar Denizi, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkmenistan´da yaşadıklarını gördüklerini ayrıntılı olarak anlatır. 21 Ağustos 1920´de esaretten kurtulup yurda dönmüştür. Tuğgeneral Ziya Bey´in anılarını yayına hazırlaması ve basılmasına katkılarından çabasından dolayı 22. Dönem Adana Milletvekili Sayın Ziya Yergök´e teşekkür eder saygılarımızı sunarız
Her sayfası, her bölümü, anlatılan her olay, her kişi o yıllara götürüyor. İşte kitaptan bir bölüm:

Felaket Başlangıcı

Fırka yürüyüşü çok üzüntü vericiydi. Asker tek kolda, bir metreden fazla karlar içinde düşe kalka ilerliyorlardı. Hava eksi 15-20 derece, askerin sırt çantalarının ağırlığı 30-35 kg.´dı. Ağır yükün altında zahmet çeken askerler ter içinde kalıyorlar, dinlenmek için yol kenarlarına oturuyorlardı.

Asıl felaket bu zaman başlıyordu. Aklı başından gitmiş, canından bezmiş, bitkin bu insanlar, tüfekleri bacaklarının arasında yere çömeliyorlar, öylece donup kalıyor, mübalağa olmasın ama bu görüntüleriyle korkuluk taşlarını andırıyorlardı.
Yol boyunca bu şekilde donmuş yüzlerce ere rastladık. Tabur ve bölük komutanlarının dikkatlerini çekerek, bölük arkasından giderlerken her zamankinden daha dikkatli ve azimli olmalarını tembih ettim. Bu yürüyüş sırasında yük ve binek hayvanları da devriliyor, hayvanlar yükleriyle karlara gömülüyor, bunları kaldırıp yüklerini yeniden yüklemek çok zor oluyordu. Bu işleri eldivensiz yapmak mümkün değildi. Eldiveni olmayan, ayakkabıları sağlam olmayan, çorapları yırtık olan askerde hayır kalmıyordu. Yürüyüş kolunun sonuna katıldığımız için cephane taşıyan yük hayvanlarının ve onları idare edenlerin (mekkareci) çektikleri dayanılmaz zahmeti gözlerimde gördüm. Napolyon ordusunun 1814´te Moskova seferindeki felaketi aklıma geldi. Aynı akıbete uğramamız için dua ettim. Yük hayvanlarını kullananlara bizim askerler emrim üzerine yardım ettiler. Yardım yüzünden çok geri kalacağımızı düşünerek herkes gibi biz de bunları kendi hallerine terk ederek yolumuza devam etmek zorunda kaldık. Çünkü bu işlerin arkası gelmiyor. Birini yükletiyorsun. Onu ötede bir başkasının yuvarlandığı görülüyor. Kimse kimseye yardım etmiyor. Çünkü herkes yorgun, herkes bitkin görünüyor, herkes nefsini kurtarmaya çalışıyordu.
Gittiğimiz yoldan dün gece 29 ve 17´nci Tümen‘ler geçmiş olduğu için donan askerlerin çoğu da bu fırkalara mensuptu. Bu çok zahmetli yürüyüşle ikindiye yakın bir zamanda Sarıkamış´ın doğu sırtlarına vardık.(sf:120)


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —