Virginia Woolf “Savaşta kadınlar en büyük bedeli öder, ama kimse onlara sormaz. Siz bu savaşı istiyor musunuz?” analizi ile 1. Dünya savaşı sonrası toplumsal gerçekliğe çok net bir vurgu yapmıştır. Woolf’e göre savaş, bir erkek uğraşıdır. Erkeklerin kafa yapısının bir ürünüdür, erkeklerin mesleğidir. Erkekler, kadınları kültürel yaşamdan, toplumsal yaşamdan dışlayarak, kendi egemenliklerini kurmuşlardır. Onların iktidarı tekellerine almaları, önce faşizme, sonra da faşizmin doğal sonucu olan savaşa meydan vermiştir. 1. Dünya Savaşı bu yüzden mantıksızdır. İkinci bir dünya savaşı ise, Avrupa uygarlığının sonunu getirecektir. Tüm bu duygusal hezeyanlar Virginia Woolf, 28 Mart 1941’de savaşın yarattığı yıkıma dayanamayarak intihar etmesine neden olmuştur.
Yeni dünya düzeni, paylaşımlar, savaşın kadın bedeni üzerinden yürüyen hali biz kadınları tam da bu noktaya getirmiştir. Tanıklık yaptığımız savaşın etkileri, kadınların gördüğü şiddet dayanılmaz bir acıya sebep olmaktadır. İnsanlık vahşi bir şiddet döngüsünün içinde her gün şiddetin dozunu artırıyor. Suriye’ de kadim inançlar ve kadim halkları Ezidiler, Kürtler, Ermeniler, Süryaniler, Nusayriler yok ediliyor. Her gün kaçırılan kadınlar ve gördükleri şiddete dair yeni görüntüler yeni haberler medyaya düşüyor. Savaşı gücünün meşrutiyeti gören erkek iktidarlar Ortadoğu’yu kanla yeniden dizayn ediyorlar. Kadınlara ve kız çocuklarına cinsel saldırıyı savaş ganimeti kabul edip meşru alan açıyorlar. Dünya halkları savaşta kadınların toplu cinsel saldırıya maruz kalmasını ilk defa deneyimlemiyor. Bosna Hersek’ten, Irak’a erkek şiddetinin militarizm ile vahşete dönüştüğünü gürdük. Dün Ezidi kadınlarının, Kürt kadınlarının yaşadıklarını bugün Arap kadınları, alevi kadınları yaşıyor. Kadınlar Suriye ’de işgal altındaki şehirlerde, kamplarda paramiliter çetelerin elinde ganimete dönüşmüş durumda.
Akademisyen Raşha El Ali’nin cesedi elleri kesilmiş halde bir ağaca asılı bulundu. Dünyadan ses yok. Suriye’de Esat taraftarları denilen Aleviler katledilerek yok edilmeye çalışılıyor. Bir halk, bir inanç, bir kültür; bütün hafızasıyla birlikte silinmek isteniyor. Kadın özgürlükçü, eşitlikçi bir inanç olan Aleviliği de, buna inanan kadınları da istemiyorlar. Bunu, kadın düşmanı ideolojileri için bir tehlike olarak görüyorlar. Özgürlük yanlısı, seküler, bağımsız kadınları evlere kapatıp, erkeklerin kölesi yapacak bir gelecek kurmak istiyorlar.
Dünya 2011’den bu yana Suriye halklarının savaşın etkisi ile asimile edilmesine tanıklık ediyor. 8 Aralık 2024’te Baas rejimi, yerini DAİŞ’in ardılı cihatçı-selefi HTŞ’ye bıraktı. Selefi cihatçılar Suriye’de “katli vacip” fetvalarıyla Alevi soykırımını alenen devam ettiriyor. Mülklerine el koyup, zorunlu sürgüne , hatta ölüme gönderilen bir halk erkek iktidarların paylaşım savaşının mağduru haline dönüşüyor .
Bunca acıya, yoksulluğa, kıyıma, vahşete dur diyen çıkar mı? Coğrafyadan beklenen en büyük kazanım sağlandıktan ve yeni paylaşılacak bir coğrafya bulunduktan sonra elbette dur diyen olur. Ancak savaşlar durmaz. Çünkü savaşın pratik bir faydası vardır. Suçun suç olmaktan çıktığı bir ortamdır. Hukuk işlemez. Askerin birini öldürmesi ya da birbirini öldürmesi insanlık adına suç, ancak savaş suçu değildir. Elbet Suriye’de bir gün savaş sona erecek. Suriye yaralarını sarmaya çalışacak Savaş suçları için Lahey’de bir mahkeme kurulacak. Binlerce kişiyi katleden, binlerce kadına cinsel şiddet uygulayan tekfircilerin birçoğu ile onlara destek veren güçleri yargılamak mümkün olmayacak. Yine de en kötü barış savaştan iyidir. O yüzden Suriye’deki kadim halklar ve inançlar için barışın hemen olmasını diliyoruz.