Recep YILDIRIM


SEL

Recep YILDIRIM


"Sel" adlı öyküm, 2015 yılında Tammura İskenderun Zeybek Sokak Hikâyeleri adlı kitabımda yayımlandı. Amacım, çocukluk gözlemlerimle İskenderun'a dair izlenimsel bir yazı yazmak ve kentdaşlarımın belleğini tahrik etmekti. Ayşe Figen Arlı, öyküyü çok sevdi, öykü üzerine saatlerce konuşmuştuk. Bugün yine aynı amaçla ve Figen Arlı'yı anmak için yayımlıyorum.

"Eşiğin önü, bahçemiz sular altında. Sorun etmeyin, taşlara basa basa çıkın sokak kapısından. Sakın terliğinizi kaybetmeyin suda.
Cadde sular altında. Ters çevrilmiş, su götürmesin diye üzerine taş konmuş limon sandıkları var. Üzerlerinde sıçraya sıçraya devam edin yolunuza.

Marunî Kilisesi’ne geldiniz mi paçalarınızı biraz daha çemreyin, çukurdur orası biraz.

Doksan yaşındaki matmazel penceresindedir. Karşısındaki barakalarda yaşayan Mardinliler çatıda.

Mithatpaşa İlkokulu su altında da olsa eğitim-öğretim devam etmektedir. Suyu, yangın kovalarıyla çocuklar dökmektedir.

Halk Kütüphanesi’nin alt katında- ıslak tecrübelerden olsa gerek- kitaplar sepetlerdedir, bir çırpıda taşınmıştır üst kata. Deli Salih-Salih Beşşur- kitapları taşımaya yardım etmektedir.

Katolik Kilisesi’nin çanından damlayan suların tınısı bir başka. Hadi rahibeler, siz de ikinci kata. Eteklerinizi toplayıp çıkmışsınız, millet ne der sonra?

Katoni’nin bahçesindeki havuz görünmüyor. Saat çiçekleri, parıldayan yeşilin arasında daha mor. Zamanı göstermiyor, zamana gülüyor, her şeye gülüyordur saat çiçekleri.

O kançılarya tıpkısı ev. Sessizliğin mabedi. Anneleriyle yaşayan Andrea da Durmuş da ortak teknelerini kurtarmaya gitmiştir.

Sahildesiniz. Denizin içinde. Artık imamesi sökülmüş tespih taneleri gibi yüzen palmiye meyvelerini, hurma dallarını göğsünüzle ite ite ilerleyebilirsiniz

Cumhuriyet Meydanı. Yüzün artık, daha ileri gitmek istiyorsanız. Ankara Palas, Sel Büfesi, Kaptanpaşa Camii, Şehit Pamir Caddesi, Ortodoks Kilisesi su altındadır.

Osmanlı Bankası, çocuk parkı su altındadır. Dikkat, durgun sulardan çıktınız, akıntıya kapılmak üzeresiniz. Çay Mahallesi’nin denizle kesişen noktası. Çay, yani hem nehir hem deniz içindesiniz

Sakıt’tan, Suçıkağı’ndan kopan azgın sulara kapılabilirsiniz. Su canım, ne olacak ki demeyin. Kendinizi birden körfezin ortasında bulabilirsiniz. Yüksekçe yerlere çıkın Birecikli Mahallesi’nde. Mezbahanın cardonları sudadır, peşlerinde Sakıt’ın yılanları. Kaplumbağalar şaşkındır. Suçıkağı’nın dağ yengeçleri, denizdeki akrabalarıyla bayramlaşma telaşındadır. Çakal yavruları zakkum dallarına dişlerini geçirerek tutunmuş, viyaklamaktadır.

Dağdan kopan su, Pınarbaşı İskele’sinden kıvrılarak yol almaktan çokluk sıkılır. Denize bir an önce kavuşma özlemiyle Numune ve Dumlupınar’a yayılır. Marcircos’un mezarlarını ziyaret eder, mezar taşlarını yıkar, yapraklarını temizler, çalılarını söker götürür.

Dinen Yarıkkaya fırtınası, alçalan deniz, cayır cayır yakan güneş, şehri dolduran suyu yarım günde dağlara bulut olarak taşıyacaktır. Herkes evini, dükkânını temizleyecektir. Kaldırımlarda, bahçelerde, duvar oyuklarında adını bilmediğimiz ağaçların fideleri, dağ çiçekleri fışkıracaktır."