Müslüm KABADAYI


ŞİİR(L)E YOLCULUK…

Müslüm KABADAYI


Şiir sözcüklerle kurulur, sesle durulur, imgelerle yoğrulur. Sözcüklerin dizelerde çağrışım ve anlam zenginliği yaratacak biçimde bağdaştırılmasındaki şairin gücü, sadece iyi şiir okurlarını değil, kitleleri de etkileyip harekete geçirebilir. Edebiyatımızda bunun ustası Nâzım Hikmet’tir. Onu doğumunun 122 yılında sevgiyle anarak Hatay’dan yetişen çağdaş şairlerimizden Mustafa Akyürek’in bir şiirine odaklanmak ve bu şiirle imgesel bir yolculuk yapmak istiyorum.

Felsefi derinliği olan şiirlerinde kısa dizelerle ve imgesel çağrışımlarla bezenmiş bir anlam zenginliği yaratan Mustafa Akyürek, 1956’da Altınözü’ne bağlı Tokdemir köyünde dünyaya gelmiştir. Almancadan çeviri şiirler de yayınlayan şairimiz, Van-Mardin-Adana-Hatay’da yaptığı öğretmenlikten emekli olduktan sonra İskenderun’a yerleşmiştir.

6 Şubat depreminden sonra Ankara’ya gelen Mustafa Akyürek dostumuz, burada geçirdiği beyin kanaması nedeniyle tedavi gördükten sonra İskenderun’a dönmüş olup tedavisine burada devam etmektedir. “Geçmiş olsun ziyareti”ne 10 Ocak’ta Recep Yıldırım ve Arif Okay dostlarımızla gittiğimizde, çok sevindiğini gördüğümüz şairimizin yayınlanmamış dört şiir dosyasını yayınlatmak üzere bize vermesinin sorumluluğunu ve sevincini bir arada yaşadık. Umarımız kısa sürede bu şiirleri okurla buluşturmanın mutluluğunu hep birlikte yaşarız.
Mustafa Akyürek’in “Kül Sancı” dosyasındaki şiirleri Arif Okay dostumuzla anlam, yazım-noktalama açısından incelerken, “Gök Rahibe” şiirindeki bir bağdaştırmayı, imgesel bakımdan da kafamızda bir yere oturtamadık. Bunun üzerine yaptığımız yolculuğu sizlerle paylaşmadan önce, şiiri tümüyle örneklemek istiyorum. 
 

GÖK RAHİBE

kirvesi zaman
doğumlar öncesi
vaftiz kundasına
su taşır gök rahibe

ıkıntı nöbetinde
bir can kanatlanır
çığlığı rüzgar
bakışı gök katmanı

ilk dokunuşta
anne memesine
deprem uğuldar
tılsım bozulur

yer tanrı utanır
eli kasıklarında
kısır salkımlar
dizer mihrabına

2010’da Mardin’de yazılan bu şiirin birinci dörtlüğündeki “vaftiz kundası” dizesini, tema-konu-anlam ve ileti bütünlüğü bakımından bir yere oturtamadık. “Kunda” sözcüğünün sözlükteki iki anlamı (zehirli büyük örümcek, eyer) dışında bir kullanımı var olabilir düşüncesiyle Antakyalı arkeolog ve Hıristiyanlık kültürüne vakıf dostumuz Jozef Naseh’e sordum. Kendisi şiirin tümünü de okuduktan sonra felsefi bir yorum yaptı. Dinsel inançtan ayrı olarak doğal dönüşümle ilişkilendirdi. Arif Okay’la bu dizedeki “kunda” sözcüğünün yanlış yazılmış olabileceğini düşündük. Hamamlardan bildiğimiz “kurna” sözcüğünün yanlış yazıldığı konusunda hemfikir olduk. Bunu şairimizle paylaştığımızda bizim saptamamızı teyit etti. Bunun üzerine sözcüğü “kurnasına” biçiminde değiştirmeye karar verdik.

Bu şiirde bizi içine çeken bölüm ise, “ilk dokunuşta/anne memesine/deprem uğuldar/ tılsım bozulur” dizeleriydi. 6 ve 20 Şubat depremlerinin büyük yıkıma yol açtığı coğrafyada en büyük zararı gören Hatay toprağının şairi olarak Mustafa Akyürek’in 13 yıl önce Mardin’de kaleme aldığı bu şiirde “deprem uğuldar” dizesini kurmasının tesadüfi olmadığını düşündük. Mitolojiye de hakim olan şairimizin Antakya’da yaşanan tarihsel depremler konusuna da kafa yorması muhtemeldir. Depremin bütün tılsımları bozduğunu, ranttan başka bir şey düşünmeyen sermaye düzeninin 6 ve 20 Şubat’ta Hatay’ı, özellikle Antakya’yı ne hale getirdiğini gördük. Dolayısıyla annelerimizin ak ve pak sütünü alan bedenimizin, özellikle insanlaşmamızı sağlayan beynimizin kıvrımlarında vefa duygusu, sorumluluk bilinci ve bilimsel düşünme gücü bakımından ayağa kaldırılması gerektiğini vurgulamalıyız. Bu duyarlıkla şiire emek veren Mustafa Akyürek dostumuzu yürekten kutluyoruz. Yeni çalışmalarını kamuoyuna sunması için kendisine sağlık diliyoruz.