Suriye Beşar Esad rejimi evet bir diktatörlüktü peki Beşar Esad gidince diktatörlük bitti mi?
Beşar Esad, uluslararası dengeleri dışarıda tutarsak, demokrasi olmayan ülkesinde aşiretler arasında güç dengelerini gözeterek ülkesini yönetiyordu. Otoritesi emperyalistlerin müdahalesiyle sarsılınca ülkede bir kaos başladı ve çeşitli dini ve etnik ayrımcı guruplar tarafından ülke parçalara ayrıldı. Benzer durum Kaddafi Libya’sında oldu. Çeşitli aşiretleri dengede tutan Kaddafi, emperyalistler tarafından öldürülünce aşiretler dağıldı ülke kaosa sürüklendi. Benzeri Irak'ta oldu.
Bu üç ülke de, emperyalist sistemin onlardaki enerji kaynaklarına sahip olma ve o bölgeleri kendi egemenlikleri altına alma arzusundan dolayı kaosa sürüklenmişlerdir. Bu ülkelerin ortak özelliği aynı ulustan, yani Arap ulusundan, aynı dinden olmalarıdır. Bu örneklerde şu bir kere daha görüldü ki; aynı ulustan ya da aynı dinden olmak günümüzde ülkelerin ya da toplumların birliğini sağlamaya yetmiyor. Siyaset de öyle…
“Demokratik yönetim” le yönetilen ülkelere bakınca ülke içinde siyasi bölünmüşlükleri açıkça görebiliriz. Aynı dinden bir patronun kendi dindaşını kendi işyerinde açlık sınırında çalıştırarak sömürmesi ile bir birlik olabilir mi? Bunu ulus açısından düşünelim aynı ulus ya da milliyetten bir patron kendi ulusundan bir emekçiyi sömürmesi ile nasıl bir birlik ağlayabilir? Bu örneği, aynı siyaset ya da parti için de düşünebiliriz.
Günümüzden yüz yıl önce birlik için geçerli feodal, dini değerler ya da kapitalist sistemin gelişme döneminde geçerli olan ulusal değerler bu gün emperyalist sistemin dünya hâkimiyeti döneminde geçerli değildir. Sınıfların varlığı ve sınıf çelişkilerinin keskinleştiği bu dönemde ancak sınıfsal birliklerden söz edilebilir.
Her tartışmada şu diktatör bu demokrat diyenlere Lenin’in şu sözünü hatırlatmak istiyorum: “En iyi burjuva demokrasisi bile işçi sınıfı için diktatörlüktür.”