Geçtiğimiz günlerde zelzele sonrası Antakya'yı ziyaret etmiştik. Yaklaşık kente girdiğimizde sanki tarihsel antik şehir harabeye dönmüştü.
Tarih kokan Antakya kayıptı sanki, merkez tıpkı savaş sonrası Berlin, Varşova gibi yıkılmış enkaz yığını olmuştu. Bir an duygulanıp gözyaşlarıma hakim olamadım. Ne olmuştu güzelim Antiochia, doğa gazaba gelmişti. Şark ile Batı arasında merkezi Roma'ya bağlı dönemde Antiochia Mısır’ın efsane kraliçesi Kleopatra doğunun yeni lider Sezar’ın ünlü komutanı Marcus Antonius olağanüstü kadın Mısırlı kraliçe Kleopatra önünde Tarsus’ta diz çöküp kalbine yenik düşen Antonius antik Roma’yı Mısır’a bağışlayarak ölümsüz aşkına feda etmişti.
Peki neden eski Antiochia İskenderiye kütüphanesi yakıldığı zaman doğunun kültür merkezi Antakya’nın eski adı hararet olan kurtuluş caddesi bölgesinde kütüphane olduğu söylenirdi.
İskenderiye’de yanan kitaplardan kurtulan kitaplar bu bölge kütüphanesine taşındı.
Özellikle eski Antakya’nın eski mahallelere bakıldığı zaman sokaklar beyaz parke taşlarla döşeli, tıpkı Roma sokakları gibi.
Yıkılan semtleri gezerken Roma köprüsü yanında eski müzeyi gözlerim aradı ama ama batı ülkelerinde müzeler kentin merkezinde kurulmuştu.
Eski Roma köprüsü yıkılıp yenilendi, tarihi köprü Antakya’nın büyüsüydü. Estetiklik yok olmuştu. Kentin ana caddesi merkezi barutçular kitapevleri toprak yığınıydı. Aslında kitap dükkanlarıçok evvel tasfiye olup dönerciler semti olmuştu. Geçmiş yıllarda Antakya yazları üç ay Antakya’da kalırdık. Hergün çarşıya çıktığımız zaman Barutçu kitapevlerine uğrardık. 1952 yılları aldığımız kitaplar örneğin milli mücadele ile ilgili Türk casusu İngiliz Kemal’in anıları, Esat Mahmut Karakurt’un son gece Allahaısmarladık, Kerime Nadir’in Hıçkırık gibi eve kitaplarla dönerdik. Sonra saray caddesine yakın halk sineması gündemde olan Samson Dalila, Roma tatili gibi klasik ve unutulmaz filmleri seyrederdik. Yakınında olan kafeler Asi nehrine yakın balkonları beyaz martılar bölgeyi süslerdi. Genelde unutulmaz saray caddesi Ferah kitapevi aydınların uğrak yeri idi.
Saray caddesine yürüdüğümüz zaman Antakya’nın kalbi saray semtiydi. Kitapçılar, sinemalar, sanat merkeziydi. Günümüzde insansız geçmişine sanki ağıt yakıyordu.
Evet! Ne zaman Antakya gitsem Ferah kitapevine uğrar ses gazetesinde köşe yazılarını çalışan kişiler halkevinde başkanlık yaptığımız günlerdi, abi bize yazı getirdin mi diye sorarlardı.
Bir gün Kahire konferansı yazı vermişti. 2. Dünya savaşı ile ilgili kitapçı bana ne zaman bu kongre oldu diye sordu, bizde 1943 yılında Ocak ayı Cumhurbaşkanı milli şef İnönü, ABD başkanı Roosevelt, İngiltere başbakanı Churchill çok okuyan kitapçı yanında emekli tarih hocasına, sayın hocam siz Kahire konferansı ile ilgili bilginiz var mı, diye sordu?
Hoca; düşündüm sonra bilmiyorum dedi. Evet o dönemde akıllı telefon yoktu, sonuçta tezimiz doğrulandı. Bir gün yine Antakya müzesi ile ilgili bir anıyı anlatmak istiyorum. 1947 Cumhurbaşkanı İnönü Hatay’ı ziyaret etmişti. Müzeyi gezerken yanında eski milletvekili Ali Şelhum Devrim, İnönü yanındaki müze müdürüne; Müdür bey, ben başbakan olarak Atina’yı ziyaret etmiştim. Çok merak ettim Akropolisi ve diğer müzeleri gezdim. Antakya müzesi o tarihsel anıtlar kadar muhteşem. İsmet Paşa yanındaki valiye dönerek;
Sayın Vali, bu müzenin yerini değiştirmeden büyütün, bu müzeyle ilgili ben özel olarak ilgileneceğim. Evrensel olarak bu muhteşem eser bölgenin çekim merkezi olması lazım. Bu konuyu önünüze koyun ve beni bilgilendirin sonra yanındaki eski milletvekili Ali Şelhum’a dönerek; Ali, Ali Bey, sen neden bu dönem milletvekili seçilmedin, sen parlamentonun en çalışkan milletvekiliydin. Ali Şelhum Cumhurbaşkanı İnönü’ye toprak reformunu meclise getirdiğim zaman ben mecliste toprak reformuna evet oyu kullandım. Bu nedenle toprak ağaları ön seçimde beni engellediler. İsmet paşa Ali bey, sen bizim için çok önemlisin politik yaşamını sürdürmeye devam et.
Ali Şelhum bey bizim genç yaşımızda çok yakınımızdı, Ali bey halklaşmış bir kişiydi, kendini eğitmişti. Onu ne zaman görsem sokakta yada Karaağaç'ta hep yürürdü ve sıradan insanlarla konuşur sohbet ederdi.
1957 erken seçiminde yeniden milletvekili seçilmişti.
1970 yılları Bülent Ecevit’in mavi dalganın umut olarak bakılan yeni bir lider görüntüsü.
Birgün Ali bey’e Bülent Ecevit sizce ülke sorunlarına çözüm getirir mi diye sormuştum. Geleceğe yönelik bana, Bülent Ecevit’in arkasında hiç bir politik başarı yoktur. İsmet Paşaya çok büyük haksızlık yapıyoruz, ben 2. Dünya savaşında milletvekiliydim. İnönü bizi politik diploması olarak tüm baskılara rağmen savaşa katılmadı. Tek başına barış için mücadele etti ve kazandı. Sohbet sırasında Ali bey duygusal olarak ağlamaya başladı, bu duygu dolu insan süreç içinde haklı çıkmıştı. Aslında tarihi doğru okumak gerek.
Genel olarak Ferah kitapevi, Saray caddesi meşhur Selim’in pastahane ve dondurma salonu geçmişte kalmıştı. Yıllar önce Atatürk’ün bize göre felsefe olan nutuk eserini Ferah kitapevinden almıştım. Bizim için yine çok önemli olan ülke ülke çağdaş dünya şiir kitabını almak üzere Ferah kitapevi bizim aydın durağımızdı. Valiliğe doğru yol alırken sanat zenginliği olan sanat semti yoktu artık.
Harbiye Defne zaten betona dönüşmüştü, bölgeye sessizlik hakimdi, öyle ki dağlardan su şelaleleri sanki susmuştu. Nerede kaldı gramafondan Münir Nurettin’nin duygu dolu şarkıları, Müzeyyen Senar’ın bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin.
Üstad Münir Nurettin’in Kalamış çığlığı İstanbul sevmezse aşkı ne anlar, akerdeon müziği ile kadın erkek ortak halaylar, oyunlar.
Köprübaşı akşam üzeri beyaz tenli yüzlerinde siyah benli kızlar lacivert elbiseli, saçları briyantinle taranmış gençler, unutulmaz gündüz sineması, balkonu süsleyen aileler ve pavyon güzeli Albayın kızı diye anılan kadını, tabiatın en güzeli Antakya’ya hayat katıyordu. Asi nehrinin yakınında halkın otelleri ayrı bir mimari güzelliği idi. Antakya bir şenlikti, acaba Amik gölünün kurutulması doğayı gazaba mı getirmişti.