Çevremizde sıkça rastlasak da kendimize yakıştırmadığım, yakıştırmak istemediğim, görgü kurallarına uymayan davranışlarla karşılaşıyoruz.
Kamuya ait alanlarda, toplu taşıma araçlarında, hastanelerde, restoranlarda evindeymiş gibi rahat konuşup gülenlere siz de şahit olmuşsunuzdur. Bu tür yerlerde yüksek sesle konuşup, kahkaha atanlar çevredekileri rahatsız ettiklerinin ya farkında değil ya da umursamıyorlar.
Tiyatro ve sinema salonlarında, özellikle de tiyatroda bazı kurallar vardır. Bu kuralları kapıdan girerken bir görevlinin hatırlatması hiçbirimizin hoşuna gitmez sanırım. Çünkü bunlar görgü kurallarına riayet eden herkesin bildiği ve yapması gereken şeyler.
Bu kuralların belli başlı olanları;
Tiyatroda oyun başlamadan yerinize oturmuş olmak. Oyun başladıktan sonra kapının kapatılması ve giriş çıkışın olmaması. ( Buna İskenderun Kültür Sarayında çok da dikkat edilmiyor.) Oyun başladıktan sonra salona girildiğinde bırakın oyuncuları, izleyicilerin bile dikkati dağılıyor.
Telefonların sessize alınması gerektiğini de söylemeye gerek yok ama yine de unutanlar oluyor. Aslında tamamen kapatılması en uygunu. Titreşim ve mesaj sesleri de aynı şekilde rahatsız ediyor çünkü.
Bu konuya değinmemin nedeni, geçen günlerde İskenderun Kültür Sarayında sahnelenen, “Ben Fidel” oyununu izlemeye gittiğimizde önemsiz gibi görünse de şık olmayan olaylara tanık olmam. Oyun başlayıp, 15, 20 dakika geçmesine rağmen, yukarıdaki basit kurallara dikkat edilmemesi keyfimi yeterince kaçırdı.
Oyun başladıktan sonra lakayt davranışlarla salona giren görevliler ve izleyiciler için durum normal görünüyordu.
Ardından birinin telefonu çaldı. Çantasından veya cebinden çıkarıp kapatması zaman aldı… Sonra, arkamda oturan çift fısıldaşmaya başladı. Bunlar yetmezmiş gibi birkaç koltuk arkamda oturduğunu tahmin ettiğim birine gelen mesajlar epeyce devam etti. Kendisi de cevap veriyordu ki bu durum neredeyse gösterinin yarısına kadar sürdü.
Zihnimde bu kişilere söylemek isteyip de söyleyemediğim şeyler dolanırken, bir gösteri ne kadar izlenirse ben de o kadar izlemeye çalıştım.
Oyunu izlemek istemeyen biri ne diye tiyatroya gelir anlayamadım. Görgüsüzlüğün, saygısızlığın bu kadarına pes diyorum gerçekten de…
İzlemeye çalıştığım oyun tek kişilikti. Daha önce de aynı salonda tek kişilik oyunlar izlemiştik. Şans eseri birini en ön sıradan, diğerlerini ortanın biraz arkasından izledik. Nedenini anlamadım ama zaman zaman oyuncunun sesini duymakta zorlandık. (Buradan ilgililere duyurmuş olayım.)
Geçen aylarda usta oyuncu Nazan Kesal’ın “Yaralarım Aşktandır” (İran’lı şair, yazar Füruğ Ferruhzad’ın yaşamını konu alan bir oyun) oyununu izleme şansım da olmuştu. Hemen hemen aynı sıralardan izlememize rağmen, ses sorunu olmadan soluksuz, pür dikkat izlemiştik.
“Ben Fidel” oyunu, isminden de anlaşıldığı üzere Küba lideri Fidel Kastro’nun hayatını konu alıyor ve ben bu oyunu izlemeyi çok istiyordum. Ama maalesef önlenebilir bu tatsızlıklar yüzünden hayal ettiğim gibi olmadı.
Tiyatro eleştirmeni olmadığımdan, oyuncuyu eleştirme hadsizliğinde bulunamam. Sadece biletlerin fiyatı daha öncekilere göre biraz fazla geldi. (500 tl.) Nazan Kesal gibi bir ustayı bile 350 TL’ye izleyince neden pahalı geldiği anlaşılır sanırım…