Halit KATKAT


Toplu Sözleşmelerde İşçi İradesi Yok

Halit KATKAT


Bu günler, işçiler için toplu sözleşme dönemi. Birçok işyerinde işçi ve işveren arasında anlaşma sağlanamadığı için grevler sürüyor. Bunlardan biri Kadıköy Belediyesi…

Evrensel Gazetesinin haberi “İstanbul Kadıköy Belediyesinde çalışan işçilerin 6 aydır devam eden toplu iş sözleşmesi (TİS) sürecinde işçilerden habersiz imza atıldı.

İşçilerin üyesi olduğu DİSK/Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu Şube ile belediye yönetimini temsil eden Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri Sendikası (SODEMSEN) arasında geçen son görüşmede anlaşma sağlanamaması üzerine belediye binasına “Bu iş yerinde grev var” yazılı pankart asılarak greve çıkıldığı ilan edildi. İşçilerin üyesi olduğu Genel-İş şubesinin yaptığı grev ilanının üzerinden 1 dakika geçmişti ki CHP’li Kadıköy Belediyesi yönetimi tüm işçilere, KASDAŞ şirketi ile Genel-İş sendikası arasında anlaşma sağlandığının bilgisini veren bir mesaj atıyor.  

Burada işçilerin iradesinin olmadığı, onlara sormadan sendika yönetimi kendi iradesiyle anlaştığı ortada. Böyle olunca işçiler razı olmuyor. Burada şu akla gelebilir; işveren grevden korktu da işçilerin istediği zammı verdi. Ama işçiler razı değil. İsminin başında “Devrimci” yazan bir konfederasyonun işçi iradesini hiçe sayması dikkat çekici değil mi? Yıllar önce Yolbulan Sanayi de yine işçilere sormadan bir gece yarısı pankartları kaldırıp grevi bitirmişti.  

Başka bir işyeri, İstanbul’daki MKB Rondo işçileri, 84 gündür grevdeler ve bin bir türlü grev kırıcı yöntemlerle karşı karşıya kalıyorlar.

Bir başka işyeri, As Plastik’te, devlet grev kırıcılığı tespit etti ancak patrona hiçbir yaptırım uygulamadı. Üstüne üstlük grev kırıcılığına tepki gösteren işçiler gözaltına alındı.

İzmir’in Kemalpaşa ilçesinde yer alan Lezita Fabrikasında çalışan işçiler toplu iş sözleşmesinde anlaşma sağlanamaması ve patronun işçilerin örgütlü olduğu Öz Gıda-İş ile masaya oturmaya yanaşmaması üzerine 7 Mart’ta greve çıkmıştı. Grevin uygulanacağı tarihten iki gün önce ise Lezita patronu Abalıoğlu, 50’ye yakın Hindistanlı işçiye işbaşı yaptırarak grevi kırmaya çalışmış.

Toplu sözleşmelerde her dönem yüzdeli zamlar istenmesi bir anlamda işçilerin ileri hedeflere kendi sömürüsüz dünyalarına yürümelerini engellemek içindir. Bunun için işçiler ücret artışlarını ya kendi ürettikleri metalara ya da değeri düşmeyen altın gibi metalara bağlamayı sözleşmelerine koymalılar. Böylece her dönem ücret artışı ile uğraşmayacak enerji ve vakitlerini diğer talepleri için harcayacaklardır.

Bu verdiğimiz örneklerde görüldüğü gibi işverenler sendikaların tekliflerini kabul etmiyor, işçiler de kabul ettirmek için greve gidiyor. Ama karşılarında kocaman işverenler ordusu ve devletin ordusunu buluyor. İşveren zayıf halka olarak gördüğü işçilere özel teklifler sunarak sendikadan ayrılmasını grevi kırmasını istiyor. İşverenin bir yöntemi bu… Bu tutmadıysa işyerine polis, jandarma çağırıyor. Bu da olmazsa yukarıda örnekte görüldüğü gibi ta Hindistan’dan işçi getirip grevi kırmaya çalışıyor. İşçiler söyleniyor “bu devlet bizim devletimiz değil mi”  Her grevde ve her eylemde, her hak aramada senin karşına kolluk kuvvetlerini diken devlet kimin devletiymiş bir düşünün. Meclisinde işçi temsilcisinin olmadığı, yönetim mekanizmalarında işçi temsilcilerinin olmadığı devlet kimin bir düşünün.

Burada görülen örnekler ilk değil. İşçilerin başına gelenler işçilerin taleplerini dinlemeyen, işverenlerle içli dışlı olan bürokratik sendika yönetimlerinin yüzünden gelmektedir.  Bu yüzden her zaman yazdığım gibi işçiler kendi iradelerine dayanan sınıf sendikalarını kurmalılar. Önce işyerlerinde sonra işkollarında ve en son bütün ülkede… Ne kadar örgütlü olurlarsa hedeflerine o kadar sağlam yürüyeceklerdir.