Kitap okumak araştırma yapmak özgür insana geçiştir. Yıllar önce çok genç ya da yaşlı insanlar yanlarından kitap eksik etmezlerdi.
Günümüzde bilgisayar, akıllı telefon mucize bir yenilik insanlık tarihi açısından fakat bilgi kaynağı kitaplar felsefeyi beslediği gibi süreç içinde insanın kültür üretmesini sağlardı.
Geçmiş yıllarda şehrin merkezi yerlerinde kitaplar sergilenirdi, özellikle okur severler tarafından pazar günleri beklenirdi.
Hiç unutmam uzun zaman öncesi kaldırımlarda kitaplar sergilenirdi. Bir gün kitapları incelerken bir kitap ilgimi çekti, eser Stalingrad'tan mektuplar adıyla bir Alman askeri cepheden babasına mektup yazıyor. Asker bu mektupta deyim yerindeyse babasını yargılıyor.
2. Dünya savaşında gençler cepheye giderken savaşın ne olduğunu bilmiyorlar ve gönüllü olarak koşuyorlardı.
1930’ lu yıllarda Nazilerin iktidar olduğu zamanlarda yazılan bu mektubu okuyalım.
-Sevgili Babam, bu mektup elinize geçer mi geçmez mi bilemiyorum. Şu anda bu mektubu yazarken yanımda ki arkadaş donarak hayatını kaybetti ben de donmak üzereyim.
-Baba sen bana Annem olmadığı halde beni yetiştirdin. Hitlerin gençlik teşkilatına yazdırdın.
-Baba ufukta zafer yok!. Denizler kadar kar var ve ölüm var!..
-Sen benim geri dönmeyeceğimi biliyorsun, artık Almanya’da yaşasın Hitler diye sözlerine bizi kimse inandıramaz.
Aynı zamanda Führer bize söz verdiği gibi buradan kurtaracağına bizi kimse inandıramaz. Çünkü biz inanmak zorundaydık ve kesin olarak inandık. Verilen söz doğru değilse Almanya kaybetti demektir.
Hiç bir söz yerine getirilecek gibi değil bu korkunç şüphe bir an evvel netleşse!
Bu ölüme giden askerin veda mektubu!. Genç adam kara gömülmek üzere ölüme giderken babasını mahkum edip gerçeği görmüştü.
Baba sen beni hitlerin gençlik örgütüne üye yazdırtmakla beni ölüme hazırladın diyerek babasını suçladı.
Savaş karşıtı olarak bilinen garp cephesinde yeni bir şey yok romanı 1. Dünya savaşı sonrasında yayınlandı. Bu kitap dünya genelinde çok tartışılan bir eser oldu. Neden bu roman çok ilgi çekti? Savaşların insanlık için felaket olduğunu teşhir etti. Hitlerin iktidar olduğu 1930’larda Berlin’de kitap yakma ayinleri başladığı zamalarda ilk yakılan romanın yazarı Eric Maria Remarque kısa zaman sonra Almanya’yı terk etti.
Aslında tüm savaşları besleyen kapital sistemdir.
Osmanlı döneminde 1914 Erzurum Sarıkamış Türk-Rus savaşında doksan bin asker eline hiç silah almadan kara gömülerek hayatlarından oldular.
Benzeri katliam Rus toprağı Stalingrad’ta yüzbinlere yakın Alman askeri doğu cephesinde donarak kara gömüldüler.
Burada bir yere gelmek istiyoruz.
1939 yılında başlayan 2. Dünya savaşında 52 milyon insan öldü. Türkiye 1923’te kurulan genç Cumhuriyet bu dünya savaşının olduğu dönemde bir Türk insanı dahi yaşamını yitirmedi.
Neden! Evet çünkü bilim ve felsefeyi savunan politik bir kadro vardı ve bu ekip savaşın içinden gelen 2 adam Atatürk ve İnönü. Bu 2 lider aslında tek adamlardı.
Mustafa Kemal kurtuluş savaşı kazanmış İzmir’e girdiği günlerde bir toplantıda bir gazeteci;
-Paşam doğduğun şehir Selanik gözü yaşlı seni bekliyor!.. dediğinde, yarınları gören lider
-Ben tüm batıyı karşıma alacak kadar aklımı kaçırmadım. Önümüzde barış vardır.
2. Dünya savaşı tüm Avrupa’yı işgal eden nazi Almanya’sı Paris düştü.
Türkiye’de basın savaş başlıkları atarak İstanbul gazeteleri başta Cumhuriyet Yunus Nadi.
“Dostumuz Hitler Almanya’sı zaferden zafere koşarken Çankaya’ya milli şef İnönü daha neyi bekliyor?”
Cumhurbaşkanı İsmet paşa halka konuşarak mesaj vermekte!..
-Biz Türkiye olarak sınırlarımız tehdit edilmedikçe savaşa katılmayacağız. Amacımız dünya barışıdır.
Türkiye barış ülkesidir’...
Not: Genelde çok ilginç komşumuz Yunandan kaçan aydınların sığınağı İstanbul’du.
Hedef “Yurtta sulh,Cihanda sulh”tu.