Meral Tabakoğlu TOKSOY


ÜLKEMİZDE VE YAŞADIĞIMIZ BÖLGEDE ÇEVRE SORUNLARI

Meral Tabakoğlu TOKSOY


Uzun yıllardır iklim değişikliğinden bahsediliyor. Bilim insanları ve çeşitli STK’lar dilleri döndüğünce alınacak önlemler konusunda uyarılarda bulunuyorlar. Farkındalık yaratılmaya çalışılan gösteriler, açıklamalar, protestolar, televizyon programları yapılıyor. Kimi toplumlar bu konuda daha duyarlı olsa bile, gezegenin sağaltılması, tüm ülkelerin birlikte hareket etmesini gerektiren bir sorun olarak önümüzde duruyor.

Kuraklıklar, aşırı yağışlar, seller, hava sıcaklığındaki artış ve deniz suyunun ısınması. Bu doğal olmayan felaketlerin sık sık yaşanması can ve mal kayıplarına neden olurken, dişe dokunur önlemler hala alınmıyor.

Yaşadığımız şehir olan İskenderun’da yıllardır denizi doldurarak iş yaptığını zannedip, bilinçsizce yapılaşmaya izin veren akıllar 6 Şubat felaketinde sahil şeridinin 60 – 70 cm. çökmesine neden oldu. Bir buçuk yıl geçtiği halde sahilin durumunu görüyorsunuz. Deniz kenarında denizi görmeden oturacağız artık!

Doğaya her yerde müdahale ediyoruz. Toprak yetmiyor denizi dolduruyoruz. Aklımıza esiyor gölleri kurutup ekosistemi bozuyoruz. Her yağmurda tekrar göl olacağını bilmemize rağmen, oralara havalimanı yapıyoruz. En güzel ormanları taş ocaklarına, madenlere peşkeş çekiyoruz. 

Binlerce yıllık tarihin üzerine baraj yapabiliyoruz…

İnsanoğlunun hırsına yenik düşüp gelecek nesilleri hiç düşünmeden, babasının çiftliği gibi, doğayı hoyratça kullanması sonucu elde edilen verilere göre, 15 yıl sonra büyük su sıkıntısı bekleniyor…  
Hal böyle iken, ülkemizde en çok suyun israf edildiği tarımda vahşi sulama devam ediyor. Doğaya verdiğimiz zararın haddi hesabı yok! İken, “biz doğaya ihanet ettik hakkını helal etsin!” diye savuşturup, sıyrılacak mıyız?

Çevre kirliliği almış başını gidiyor. Bulunduğumuz her yere plastik ve cam şişeleri, poşetleri, kâğıt tabak ve bardakları, aklınıza ne gelirse bırakıp gidiyoruz.

Ormana bıraktığı cam şişenin yangına sebebiyet vereceğini, şehrin sıcağından kaçıp geldiği bu çamları yok edebileceğini düşünmeyen bir güruhla karşı karşıyayız. Yaktığı ateşi söndürmeden çekip gidecek kadar sorumsuz insanlar öyle çok ki… 

Yaptığım benzetme için kıymetli okurlarımız kusura bakmasın ama bu tür insanlara başka ne denir bilmiyorum.

Bazı yazılarımda yazları yaylada geçirdiğimize değiniyorum. Şimdiye dek evimizin yakınında piknik yapıp da çöplerini götürene tanık olmadığım bir yana, peşleri sıra söndürmedikleri ateşi de biz söndürüyoruz. Bu gibi nedenlerden, son yıllarda orman yangınları artarak devam ediyor ve çölleşmeye doğru gidiyoruz. Yanan her ağaç yağmurumuzu, suyumuzu azaltarak bizden intikamını alıyor.

Çevre kirliliği ile başa çıkabilmek için ciddi yaptırımların başında para cezasının şart olduğuna inanıyorum. Ormanlar, deniz kenarları, denizin içi, şehirlerimizin en gözde caddeleri ve otoyol kenarları. Hepiniz mutlaka şahit oluyorsunuz yerleşim yerinin dışında olmasına rağmen, insanın geçtiği her yerde çöp yığınları. Aracından yol kenarına içtiği suyun şişesini fırlatıp atabilen bir akla ne anlatılabilir bilmiyorum. 

Göreve geldiğinden bu yana Dörtyol Belediye Başkanı Dr. Bahadır Amaç, çevre temizliğine ve yolların iyileşmesi konusuna öncelik vererek samimi bir çalışma yürütüyor. Bunu da sürekli sosyal medyadan paylaşarak, yapılan hizmetler konusunda halkı haberdar ediyor. Yediği içtiği her şeyi sokağa atan adam için çevre temizliği hizmet sayılır mı bilmiyorum ama onlar hizmet saymasa da sayın Amaç için çevre sorunu hep ilk sırada olacaktır. 

Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın 31 Temmuz 2024 tarihinden itibaren yere izmarit, çöp, çekirdek kabuğu atanlara 593 liradan 14 bin 407 liraya kadar idari para cezası uygulanacağı kararını yerinde bir karar olduğunu ve tüm belediyelere örnek teşkil etmesini umuyorum.

Dörtyol’dan Payas’a “E 5” karayolundan giderken, şehrin girişinden çıkışına kadar, orta refüj ve yol kenarlarını çöplük sanırsınız. Ağaçlar ve süs bitkilerinin kimi kurudu kimi de budanmadığından çalıya döndü. Terk edilmiş bir görünüme büründü. Eskiden buraların çiçeklerle bezeli modern bir hali vardı. Sanayi şehri olmasına rağmen, onca fabrikanın, isin pasın, kamyonların gürültüsü arasında, renk renk çiçekler moral verirdi insana. Artık o görüntülerden eser yok! Bir süre önce Payas Belediyesini aradığımda öğrendim ki bu kısımlardan artık Karayolları sorumluymuş. Adı üzerinde sorumluymuş. Öyleyse neden sorumsuz davranıyor? Bütçe yokmuş… O vakit neden devraldınız? Belediye en azından temizleyip suluyordu.   

Kuru dallara takılıp yırtılan poşet parçaları, çakma dilek ağaçları görüntüsünde…

Günün birinde burada yatır var zannedip, araçlar durup çaput bağlamaya kalkarsa şaşırmayın. :( Eh artık adını da “Bütçesiz Baba Yatırı” diye şimdiden hazırlamış olalım…:)