Hatay coğrafya ve tarih olarak oldukça zengin, kısa zamanda yaylalara ulaşabiliyorsunuz. Örneğin Belen ve Atik yaylasına yarım saat içinde varmak mümkün.
Atık yaylası çok değişik özelliklere sahip. Amonos dağları içinde ve yüksek olduğu için eski tarihte sisler içinde dağın eteğine bir hastane yapılmıştı. Yapım olarak İsviçre’nin Alp dağlarındaki mimari örnek alınarak yapılan hastanedir. Atik yaylasının havasında bulunan sis şeker hastalarının iyileşmesini sağladığı söyleniyor.
Ortadoğu’nun en güzel yaylası olan çam havasının bol olduğu Beyrut’taki Cebel Lübnan’da ki doktorlar geçmişte Atik yaylasını hastalarına tavsiye etmişler. Atik geçmiş yıllarda yeşil bahçelerle dolu idi. Bahçelerin elma ve armutları, üzümleri meşhurdu.
Meşhur tarihi Atik yaylası suyu 1960’lı yıllara kadar tüm Hatay’a içme suyu olarak satılırdı.
Günümüzde köy diyoruz geçmişte Atik kasaba kadar büyüktü. Evler planlı ve arada mesafe vardı. Atik yaylası eski yolu Sarımazı üzerinden giderdi. Şimdiki İskenderun’da dağdaki radara yakın kar Atik yaylasına kadar yağardı. Kışın ora nın güzelliği başka olurdu.
Çocukluk yıllarımda Kırıkhan’da yaşardım. Yazları Antakya’ya giderdik. Amik gölünün havası Antakya’ya akşamları bol oksijenli bir hava verirdi. Hangi mantıkla bu güzel gölü kuruttular oysa bu göl tüm bölgeye temiz su ve hava sağlardı. Gölün kuruması ile bölgedeki iklim değişti ve sonuçta doğa isyan etti.
Harbiye’nin eşsiz bir güzelliği vardı. Dağlardan gelen şelalenin suları akarken Harbiye eşsiz bir güzelliğe bürünürdü. Yazları hava serin olduğu için Antakya’ya yayla olarak çıkardık. Orda olduğumuz bir yaz zayıflamış ve hasta olmuştum. Antakya’da iki iyi doktorlar vardı. Bizim aile doktorumuzun ismi Erbir’di
Annemi tedavi eden doktor babama Mehmet Efendi, sen bu eşini Atik yaylasına götür, oranın havası iyi gelir dedi. Babam da ona eşim zaten Belen’li, yazlık olarak Belen’e çıkıyoruz dese de Doktor; Belen değil Atik yaylası daha güzel ve faydalı mümkünse kışın bile orda kalın dedi.
Süreç içinde Atik yaylasına çıkmaya başladık. Köyün en merkezi yerinde bol ağaçlı bir park vardı. İçinde asırlık ağaçların olduğu parkta çam ve çınar ağaçlarının arasından akan güzel bir pınar suyu vardı.
Bazen Atik’te yaşayan arkadaşlarıma soruyorum o güzel bahçler ne oldu diye, Onlarda; Hepsi beton evlere dönüştü diyorlar. Son deprem felaketinden sonra Atik zemini kayalık olduğu için fazla bir tahribat olmadı. Kırkhan’da evi yıkılan tanıdıklarımın çoğu Atik yaylasına göçtü ve yazlı kışlı orda kalmaya başladılar.
Aslında yayla kültürü önemli ama denizin ayrı güzellikleri var. Avrupa’da insanlar denize yüzmeye gider fakat sürekli kalmazlar. En kısa zamanda dağlık alanlara giderek orada yaşarlar.
Annem aslen Belenli’dir. Belen İskenderun’daki sıcak iklime yakın olmasına rağmen havası serindir ve küçük bir ilçedir. Çarşının geçmişteki yerleri Sarımazı’ya kadar uzanır. Sarımazı’dan, Derebahçe’ye indiğinizde asırlık ağaçlar sizi selamlar.
Belen’in dağ yaylalarında esşiz bağları var. Bölgenin üzümleri ile yapılan sarı pekmezi oldukça meşhurdur. Yazları Belen halkı Yapraklı, Alıç gibi dağ köylerine gider ve evlerini az bir kira vererek yaz için kiralamak mümkün olurdu.
Belen’in çarşısında bulunan Halk Evi binası kültürel açıdan çekim merkezi idi. Kitap okumak isteyenler burada vakit geçirerek günlük gazeteleri de okuma imkanı olurdu.
1950’li yıllarda konaklamak için oteller de vardı. Ayrıca gazinolar da faaldi. Akşamları fasıl başlar tüm Belen’i güzel bir müzik sesi kaplardı.
Belen’de ulaşım sorunu olmazdı, yarım saatte bir dolmuş kalkardı. Belen’i hep geçmişte de yazdım, 1951 yılında genç sanatçı Zeki Müren ziyaret etti. Bestekar Dramalı Hasan bu dönem Belen’de kalıyordu ve Zeki Müren onun bir bestesinin telif haklarını satın almak istiyordu. Bu çok tanınmış bir şarkı olan ’Baharın güleri açtı, yine mahsundur bu gönlüm’ adlı eserdi.
Bir zamanlar ülke genelinde yayla kültürü vardı, süreç içinde yaylalar ve köyler boşaldı, kentlere göç oldu.