Kemal DÜZ


YARIKKAYA: Bir İskenderun fırtınası

Bekir Sıtkı Kunt (1905-1959), Antakya doğumlu öykü yazarı.


Bekir Sıtkı Kunt (1905-1959), Antakya doğumlu öykü yazarı. Hatay milletvekilliği yapmış. Yaşadığı döneme tanıklık etmiş, öyküleriyle de geleceğe taşımış. “Yataklı Vagon Yolcusu” adını verdiği kitapta ondört öykü yer alıyor. Hergün karşılaştığımız insanların hikayeleri var, daha çok Anadolu´dan İstanbul´a gelen insanları anlatıyor. Kitabın ellialtı sayfasında sonra ki altı sayfada İskenderun´un meşhur ´Yarıkkaya´sını anlatılıyor ve 1940´lı yıllarını anlatan bir kara destan. Yazar, sanki karşısımızda ve size gördüklerini konuşur gibi anlatıyor. 

Yarıkkaya´dan bazı bölümler:
“Balıkçılar her gece olduğu gibi, bu gece de bağlığa çıkacaklar.
Durgun, sakin bir sonbahar akşamı... Portakal renkli ve portakal kokulu bir akşam... Deniz, ekini biçilmiş boz bir tarla gibi, hareketsiz uzanıyor. Ta ufuklarda Torosların hayal meyal seçilen tepeleri bir tül şeffaflığı ve inceliğiyle körfezi çevreliyor ve doğuyu kapayan koyu morumsu dağ, Yarıkkaya, her zaman olduğu gibi, esrarlı, korkunç ve hain duruyor.
Evet, balıkçılar bu gece de balığa çıkacaklar.. yine de uzaklara gidecekler; körfezin öbür kıyısına, Karataş´a burnaz´a kadar...Denize bu açılış yirmi döt saat, belki de daha çok sürecek...” Rıhtımda kayat kaynaşıyor. Caddenin lif bedenli ve yeşil dallı tombul palmiyelerinin altına kareli keten örtülü masalar konulmuş ve hasır iskemleler dizilmiş... Gazinoda radyo çalıyor, havaya şen sesler dağılıyor. Gelen giden, oturan ve dolaşanlar var. Balık bütün insanlar için güzel bir yemektir. Mezesi de nefis olur. Balıkçılar için ise...
...
Balık hayat olduğu gibi, ölümdür de... Çünkü esrarlı, korkunç ve hain Yarıkkaya´dan hiç beklenmedik bir anda kopacak bir fırtına, bütün körfezi allak bullak eder. Denize güven olmaz.
Giden gelmez. Bu sular nice babalar, amcalar, kardeşler yuttu.
Nitekim gene de öyle oldu.
Gece sakin ve rahat geçti. Fakat sabaha karşı, ilk aydınlıklarla beraber, görünmez bir yıldırımla tılsımlanmış gibi. Yarıkkaya´dan müthiş bir fırtına şahlandı. Bir yanardağın lavları daha amansız olamazdı. Bütün tabiat, dağ, taş, şehir ve deniz, misilsiz bir sıtmaya yakalanmış, öldürücü bir sar´a nöbetine tutulmuş gibiydi. Ağaçlar köklerinden sökülüyor, kiremitler havada uçuşuyordu. Hele deniz, hele o´... Ne azgın bir köpürüştü o!... Dalgalar, eski savaş arabalarına koşulmuş çılgın atlar atlar gibi, sahile saldırıyor, kıyıdaki her şeyi, yolları ve binaları sular sarıyordu. Deprem, kıyamet ve tufan sanki el ele vermişti. Dünyanın bu parçası, sancılar içinde kıvranıyor, can çekişiyor sanılırdı.
Fırtınanın ilk uandırdığı insanlar, salaş, teneke ve saz kulübülerde uyuyanlar oldu. Hepsi de deli gibi, saçlarını, başlarını yoluyorlardı. Tabiatın haykırışlarına bunların feryatları karışıyordu. Fakar fırtınanın heybetli uğultusu yanında, bunlar ne kadar kısık, cılız ve zavallıydı.
Yarı çıplak kadınlar, saçları darmadağınık genç kızlar, uyku sersemliğiyle düşüp kalkan çocuklar kederlerini paylaşmak için hep bir araya geliyor. Bir kulübede toplanıyorlardı.
...
Fırtına beş saat kadar devam etti. İlk iş olarak, körfezin ağzında ve karşı sahillerinde balıkçı sandallarını aramak üzere, bir motor gönderildi. Şimdi bütün o kulübeler halkı daha da kıyıya dökülmüştü: kucaklarında birer emzikli çocukla soluk basma entarili, kolları, renkli cam bilezikli genç kadınlar, gözleri hastalıklı kambur kocakarılar, takunyalı ve iki örgülü saçlı kız çocukları, irili ufaklı oğlanlar... hepsi de gözlerini ufuklara dikmişler. Orada bir hayal arıyorlardı.
...
En önde İsmail, ipi kopararak asılmaktan kurtulan bir mahkum gibi, sarsak ve aptal adımlarla, ıslak tabanı asfaltta izler bırakarak, sessizce yürüyor. Arkasında karısı, ikide bir, eğilip eğilip yeri öpüyor. Daha arkada, matemli bir kalabbalık, bir denize, bir de Yarıkkaya´ya bakarak kaza ve kadere boyun eğmiş onları takip ediyor
...
Havada tatlı bir portakal kokusu... Deniz sakin... Tabiatta rahat bir nefes alış var. Dünya ne güzel! Bir aralık, balıkçılar kahyası, balık gelmediğinden şikayet eden lokanta sahibine, İsmail´in bu gece balığa çıkacağını söylüyor....'