Meral Tabakoğlu TOKSOY


YAŞAMI ANLAMLI KILABİLMEK…

Meral Tabakoğlu TOKSOY


Hayat nasıl yaşanmalı ki hakkı verilebilsin. Ömrün bir çırpıda geçtiği, gençlik yıllarının sonuna doğru fark edilir. Gülten Akın “İlkyaz” şiirinde; 
“Ah kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya” diyordu…

Hızlı çekim bir film arasında, gözleri kamaştıran ışıklar açılır birden. Kimi on dakika hava almaya çıkar, kimi koltuğunda, ikinci yarının başlayıp bitmesini kaygısızca bekler. 
İnsan hep ıskalıyor. Yetmiyor! ıskaladığını da ıskalıyor… Çoğu vakit, soluk kesen manzaraları görmeden, telaş içinde geçip gidiyor mahşeri kalabalık sağımdan solumdan. Ne yazık ne yazık!    
Ah iç ses. Beni bilirsin öyle her şeye şikayet etmem. Zaten bir tek sen bilirsin… daima yanımda olacaksın değil mi? Rehavete kapılıp uyuklarsam yolumu şaşırırsam, sarsıp uyandır emi…
Yaşamın bir düş olduğunu idrak etmemek, yenilgileri peşi sıra sürüklüyor. İdrak edenler ise diğerlerinin derdini dert ediniyor ve huzuru hak edenler yer değiştiriyor…
Dünya’yı değiştirmeye kendinden başla diyorlar. İyi ya, ben ben değilim ki artık… Ama dur! Galibiyetimi henüz ilan etmemem, yenildiğim ya da pes ettiğim anlamına gelmesin sakın!  
Orada mısın iç ses?
Tek ikimiz kalsak da biz hep iyilikten ve iyilerden yana olacağız değil mi? Neden susuyorsun? sessizliği sevmediğimi bilmezmiş gibi… söyleyecek sözlerini sen de biriktirme bari. Ne diye can evimden vuruyorsun beni. Bak işte yine boğazım düğümlendi. 
Kafam karma karışık.
Doğru ve yanlışın tarifini yapar mısın bana?
Yollar ve köprüler gibi onlar da özelleşti görüyorsun işte. Kişiye, “cüzdanına” özel, doğru ve yanlış var artık.   
İnsan düşünen bir varlık diyoruz ya… aklımın almadığı, düşünen akılla bu günlere nasıl gelebildik… 
Aklımda kimi cevapsız, kiminin cevabından tiksindiğim, çöp dağları oluşturan düşünceler cirit atıyor.
Ne olursa olsun yarın yine güneş doğacak. Belki de yağmur yağacak. Yeni yaşamlar başlarken, kimileri göçüp gidecek. Gidenleri alelacele uğurlayıp, yine başlar kuma gömülecek. Durmadan, düşünmeden, soluklanıp yavaşlamadan…
Senden bir şey istiyorum, yardımına ihtiyacım var. Gün gelir de mağlubiyeti kabul eder, sevmekten, direnmekten vazgeçersem ağacı, çiçeği böceği ve… insanı… izin vermezsin değil mi? Bir başıma bırakma sakın beni…
Cahit Zarifoğlu “Dünya, kalbi hassas olan kişilere çok ağır geliyor” derken, kalbi taş olanların çokluğunu mu ima etmişti…
Şükrü Erbaş “Ömür Hanımla Güz Konuşmalarından” şiirinde, yaşamın zorluklarından, engellerinden söz ediyor. “Yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşı” cümlesi ise işin özünü ihtiva ediyordu. 
O şiirden alıntılar…
…Ve güz geldi Ömür Hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul.
*
Bir güz düşünün ki Ömür Hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir?
*
Dönelim… Dönmek yenilmektir biraz da yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır…
*
Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. Küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece.
*
Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim, çarşılar yeterdi avutmaya beni. 
*
Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir ‘ben’e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde…
*
Kimseler görmedi Ömür Hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırık kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim-içinde senin ve benim ağırlığım-benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına, ben geçtim… Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile…yükümü yanlış bedestanlara çözdüm…
Yüreğine sağlık şair…