Meral Tabakoğlu TOKSOY


Yeni Bir Söyleşi Daha…

Meral Tabakoğlu TOKSOY


Hayatın sevmek ve sevilmekle anlamlandığı romantik bir söylem gibi gelebilir. Özellikle günümüzdeki ilişkiler düşünüldüğünde, belki biraz romantik, belki de gerçeğin ta kendisidir.

Sevginin hayata tutunmamızdaki büyülü etkisini görmezden gelmek kendimizi kandırmaktan öteye geçmeyen bir tavırdır.

Dostluk, arkadaşlık, dayanışma, hoşgörü ve güven, hayatla bağımızı güçlendirdiği halde elimizdeki bu gücü çoğu vakit fark etmiyoruz…

Deprem bölgesi olan ilimizde ve yaşadığımız kent İskenderun’da da sivil toplum kuruluşları (STK) özellikle deprem sonrası bir arada olmanın, dayanışmanın gücünü yeniden keşfetti sanki… Bu umut veren gelişme, birlikten güç doğduğunu, iki elin sesi olduğunu unutmadığımızın habercisi… 

Deprem sonrası Samandağ’da kurulan, “Geri Döneceğiz Platformu” daha önce de Samandağ’da düzenledikleri ve yine Yazar Recep Yıldırımın davet edildiği etkinlikte bir araya gelmiştik. Bu defa “Ayrık Otu” müzik gurubu ile ortaklaşa düzenledikleri “Edebiyat ve Şehir” söyleşisi için Serinyol’da Dostlar Kütüphanesinde buluştuk. 

İskenderun Ayna Kültür Sanat Derneği başkanı, Yazar Recep Yıldırım’ın ilk kitabı olan Tammura’nın konuşulduğu etkinliğe İskenderun’dan altı kişilik bir grupla katıldık.

Bizim, İskenderun Ayna Kültür Sanat Derneği, olarak hiç alışık olmadığımız ama hep özlemini duyduğumuz genç bir kuşak tarafında karşılandık.

Gördüğüm güzelliği tam olarak aktarabilir miyim bilmiyorum ama gençler kolları sıvamış, gençliğin enerjisiyle el ele vermiş coşku ve heyecan içinde birçok şey yapmaya çalışıyor ve ellerinden geleni yapıyorlar. 
Alt üst olmuş bir şehirde, umudu ve sanatı yeşertmenin peşine düşen gencecik, idealist çocuklar…

Bu söyleşi Tammura’nın konuşulduğu ilk yer değildi ama benim en çok etkilendiğim, zaman zaman duygulandığım bir söyleşi oldu. Böyle hissetmeme en büyük etken,  gençlerin verdiği emek, ilgi ve bu kitabı sahiplenmeleriydi. Bu da yazarın usta anlatımı ve herkesin kendinden bir şeyler bulduğu hikayelere, mekanlara yer vermesinden kaynaklanıyordu. 

Dediğim gibi gençler ödevlerini iyi yapmışlar, iyi hazırlanmışlardı. Dört kişilik müzik grubu, “Ayrık Otu” üyelerinden birinin, Tammura’dan bir hikâyeyi okuması, ilk gençlik yıllarımın “Radyo Tiyatrosu” tadındaydı. İzleyenler böyle etkilenir de kitabın yazarı etkilenmez mi? Arada bir Recep (Yıldırım) Hoca’nın yüzüne baktığımda, ne kadar mutlu olduğunu görebiliyordum. 

Gençler, geleceğimiz olan gençler… Hiç birimizin onları küçümseme hakkı yok! Donanımlı, akıllı, Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençlik!  Sadece, onlara yol açılmasına, desteklenmeye ve… en çok da çelme takılmamasına ihtiyaçları var.  Hepimizin olduğu gibi…

Recep Yıldırım’a kitabının hangi türe girdiği sorusu yöneltilince; “Estetize edilmiş anısal anlatı” olarak adlandırdığını, bunun da kendisine ait bir tanım olduğunu vurgulaması önemliydi…

“Tammura” dördüncü baskısına hazırlanırken, İsveç, Fransa, Hollanda, ABD, Avustralya, yeni Zelanda gibi ülkelerde satıldığından söz ederken Yazarın gözlerindeki haklı gururu görüyordum. Bir an içime dönüp ne hissettiğimden emin olmak istedim ve… hayır! bu kıskançlık değildi. Arkadaşımın duyduğu gurura ortak olmakla beraber imreniyordum sadece…