Sadullah ÇAĞLAR

Tarih: 19.09.2024 18:37

YENİ DÜNYANIN KEŞFİ

Facebook Twitter Linked-in

Ülkelerin kuruluş tarihlerinde unutulmaz acılar vardır. Örneğin Amerikan kıtasının keşfiyle başlayan beyaz adamın Yeni Dünya’ya ayak basmasını Kızılderili insanlar coşkuyla karşılar. Onlar için dans edip boyunlarına çelenk takmışlar ve yiyeceklerini ikram etmişler ve dost görmüşlerdi. 

Sonra bu her şeylerini verdikleri meçhul yabancılar bu saf doğa insanlarının yurtlarını elinden alıp, pek çoğunu öldürmüş ve geriye kalanları da kimliksiz bir sürü haline getirmiştir. 

Bundan yıllar önce bir yazarın kitabını okumuştum. Roman Kızılderililerin 'beyaz adam' tarafından kendi yurtlarında öldürülmelerini anlatıyor. Süreç içinde kıtanın gerçek sahibi olan yerliler topraklarından kovulur. Dee Brown’un yazdığı Kalbimi Vatanıma Gömün adlı roman tüm dünyada büyük ilgi gördü. 

Romanda Kızılderili Reis, hatıralarını acı çekerek ve gözyaşları dökerek anlatıyor; Beyaz adamlar vatanımıza geldiği zaman onları çiçeklerle karşıladık. Av hayvanlarımızın en güzellerini ikram ettik, topraklarımızı ayaklarının altına serdik. 

Her şeyimizi beyaz adamla paylaşmaya hazırdık ama onlar bize düşman gibi bakıyordu. Bizleri yok etmek ve topraklarımızı almak için gizli planlar yapıyorlardı. Bizim insanlarımız saftı, beyazların bizim topraklarımızda gözü olduğunu anlayamadık. Bizler mezarımızı bilmeden kendi ellerimizle kazdık. Tuzağa koşarak gittiğimizi fark edemedik. Bir yerde bilgisizliğimizin kurbanı olduk. Bir gece yıldızlar gökyüzünde ışık saçarken beyazlar bize ateşli silahlarla saldırdı. Kadın çocuk demeden pek çok Kızılderiliyi öldürdüler.

Dünya kurulduğundan beri böyle bir vahşet görmedi. Bizler beyaz adamı yabancı gözüyle görmedik. Onları dostça karşıladık, toprak isteselerdi verirdik. Tabiatı yok etmeden beraberce yaşayabilirdik. Oysa uygar dünyadan gelen bu beyaz adam bizlerin çoğunu öldürdü, kalanları da kendine köle yaptı. Bizler şimdi kayıp bir topluluğuz. Öz kimliğimizi unuttuk, atalarımızdan hiç bir eser kalmadı. 

Bunlarla yetinmeyip nehirlerimizi kuruttular. Nergis kokan dağlarımızdaki bitkileri kuruttular. Ceylanlarımız, kuşlarımız alıp başlarını gittiler. Dağlardan çağlayarak akan sularımız kurudu. Çocuklarımız hasta olduğu zaman yabani keçilerin sütünü içerek iyileşirdi. Şimdi ise doğada yaşamak bizim için hayal oldu. 

Bizlere medeniyet getireceklerini söylemişlerdi, oysa beyaz adamın niyeti ölüm tuzağı çıktı. Kızılderililer şimdi betondan örülmüş şehir dedikleri ormansız alanda beyaz adamın kölesi olarak yaşamakta. Bizler verilen sözlere hep inandık. 

Oysa bizler atlarımızla adeta uçardık, tavşanlarla yarışırdık. Ok attığımız zaman attığımız oku kimse göremezdi. Ormanlar bizim yatağımızdı, dağlar bize düz gelirdi. Ateşli silahları sevmedik çünkü doğaya karşı gelmek istemedik. Uçan Kartal Reis beyaz adama güvenmenin bedelini canıyla ödedi. 

Evet Kızılderili Reis Uçan Kartal’ın vasiyeti şöyleydi; Kalbimi vatanıma gömün. Geceleri yıldızlar beni aydınlatsın. 

Genel olarak Amerika kıtası yerlilerden çalınmış bir alandır. Örneğin Teksas zengin petrol yataklarının olduğu bir bölgedir. Bu zengin topraklar Meksikalı yerlilerden çalınmıştır. 

Sadece Kızılderililer değil zenciler de beyaz adamdan nasiplerini almıştır. Afrika’dan getirdikleri zencileri köle olarak kullandılar. Amerika’da Kuzey Güney savaşı döneminde, 1860’lı yıllarda köleler

Mississippi Nehri kıyısında pamuk tarlalarında şarkı söylerken çektikleri sıkıntıları da anlatıyordu. Bu acılı müzikten günümüzün caz müziği doğdu. Caz müziği zencilerin tarlada çalışırken hep beraber söyledikleri, dayanışmadan doğmuş bir müzik türüdür ve zencilerin destanıdır. 

Günümüze baktığımızda ise tabiatı Kızılderililer kadar anlayamayan uygar insanın yaptığı doğa tahribatları karşımıza iklim felaketleri ve salgın hastalıklar olarak çıkıyor.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —