Nurullah ER


Yerinde Dönüşüm

Nurullah ER


Yerinde dönüşüm genellikle deprem sonrası konuşulur oldu.

Depremde yıkılan binaların yerine yenilerinin yapılmasıydı. Mevzuatı yürüten Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının hak sahipleriyle müteahhidin anlaşma sonrası inşaata başlanmasıydı. Aslında şehrin mevcut yapısını değerlendirmek için yeni bir fırsattı. Bu dönüşüm bir konut projesi olarak görülse de kentin sosyal dokusunu güçlendiren sadece bir fiziksel dönüşüm değil, teknolojik, kültürel sosyal bir yenileme olarak değerlendirilmeliydi.

Ne var ki olmadı.

İskenderun yaşlı bir şehir, tarihi bir kent. Her şeyin yaşlandığı gibi onunda yaşlandığı, eksikler görülmeli, deprem fay hattı üzerinde olduğu bilinmeliydi. Deprem yıkımı bir fırsat bilinip şehir ona göre yeniden inşa edilmeliydi. Yerinden Dönüşüm ve TOKİ tarafından yapılan binalar, hak sahiplerinin mağduriyeti giderildiği kadar, geleceğe yönelik bir yatırım olmalı, yeni modern bir şehir ortaya çıkmalıydı. İskenderun çarpık kentleşme yapısıyla, beton kirliliği, yeşil alan eksikliği, trafik sorunu, depremle birlikte zemin çökmesiyle deniz sularının içlere kadar geldiğini bilmeyen yok. Bunlar yok sayılarak, görülmeyerek aynı yerden devam etmek, aynı tas aynı hamam mantığıyla iş yapmaktır.

Yapılan konutlar kendi enerjilerini kendi üreten, su tasarrufu sağlayan, atık giderlerini en aza indiren ileri teknolojiyle donatılmalıydı. Ne var ki hiçte öyle değil. Arapaderesi mevkiindeki TOKİ konutlarını gezdiğimde her oda da mutfak dahil klima gördüm. Biz bu kadar elektrik zengini miyiz diye düşündüm. Ayrıca bölge elektrik kesintilerinin yaşandığı bir bölge. Dünyada yeni yapılan konutlara dair araştırma yaptığımda Berlin’de 50 metre karenin üzerindeki yeni binaların çatılarına güneş enerjisi paneli kurma zorunluluğu getirilmiş.  Almanya elektriğin %18’ini güneşten, %27’sini rüzgardan elde etmektedir. Ülkemizde bu oran ise güneş, %1, 4, rüzgar ise 19, 8. Almanya ile ülkemizi karşılaştırdığımda her halde Almanya bizi kıskandığından böyle olmuştur diye düşündüm.

Türkiye Almanya’ya göre güneş potansiyeli daha fazla olan bir ülkedir. Almanya kadar da zengin değildir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yeni yapılan binaların çatılarına güneş enerjisi paneli koyma zorunluluğu getiremez miydi?  Bakanlık bunu yapmıyorsa hak sahipleri kendi aralarında anlaşarak, müteahhitle görüşerek böylesi bir projeyi binalarına ekletmez miydi?. Boyası için, mutfak dolabı, yer seramiği gibi görselleri konusunda kılı kırk yaran ev sahipleri hayati önem arz eden konuya daha duyarlı olamaz mıydı?

Güneş enerjisi mevcut enerjiler içinde en temiz ve yenilenebilir enerji kabul edilmiştir. Türkiye gibi dört mevsim güneş ışığı alan, sıcaklığını yayan bir ülkede böylesi bir değeri kullanamamak bir enerji hovardalığıdır. Yenilenebilir enerji paradan tasarruf, çevrede temizliktir.  Özel enerji ihtiyacını karşılar, elektrik faturalarını sıfırlar, elektrik bağımlılığını azaltır, hatta ortadan kaldırır. Yenilenebilir enerjiye geçildiğinde fosil yakıtları bağımlılığını ve çevre kirliliğini yok eder, iklim değişikliği, küresel ısınma diye dillendirilen sorunları azaltır.

Elektrik enerjisi insan yaşamının bir parçası haline gelmiştir. O olmadığı zaman yaşam durur. Böylesi hayati önem taşıyana bir değer üzerine kafa yormak başta ülke yöneticilerine düşer. Gün gelir elektrik enerjisi yok olabilir, maliyeti değil temini sorun olur. Enerjide bağımsızlık yoksa, enerjiden mahrum kalırsın.

Şehirler insanlar gibidir.

Ruhları, duyguları, sevinçleri, hüzünleri vardır. Ona gönlünüzü vermezseniz size sırlarını, yüreğini açmaz. Hele hele de Büyük İskender gibi tarihi bir şahsiyetten isminizi alıyorsanız, şiir olup okunuyor, türkü olup söyleniyorsanız, hikaye olarak anlatılıyorsanız, Mustafa Kemal gibi şahsi mesele olarak görüyorsanız, geleceğin şehri olmak zorundasınız.