İskenderun Belediye Meclisi’nin 4 Temmuz oturumunu izlerken bir kelime takıldı zihnime: “Ot.”
Meclis başkanı Mehmet Dönmez’in ağzından çıktı.
Yeşil alanlara sağlık ocağı yapılmasını eleştiren CHP’li üyeleri hedef alarak şöyle dedi: “Ben bu sağlık ocağı yatırımını almak için yalvarıyorum, kıvranıyorum, siz hâlâ ‘yeşil alanı koruyalım’ diyorsunuz. O sağlık ocağının oraya yapılması oradaki 20 ottan, çöpten daha mı değersiz?”
İşte mesele tam da burada düğümleniyor. Bizim “ot” dediğimiz şey, gerçekten de sadece ot mu?
Gündem maddeleri arasında yer alan iki ayrı sağlık ocağı yatırımı, parklara yani imar planında “yeşil alan” olarak tanımlanmış bölgelere yapılmak isteniyor. CHP Grubu itiraz ediyor: “Plan değişikliği yapılmadan, bu alanlar yapılaşmaya açılamaz.”
Başkan Dönmez aceleci: “Yatırım kaçmasın. Süreç uzarsa bu hak başka ilçeye kayar.”
Görünürde tartışma sağlık yatırımıyla, yeşil alan arasında sıkışmış gibi duruyor. Ama içeride dönen asıl mesele bambaşka.
Bu şehir planlanıyor mu, yoksa idare ediliyor mu?
Başkan Dönmez’in samimi olduğunu inkâr edemem. Sağlık yatırımı getirmeye çalışıyor. Projeleri hızlandırmak istiyor. Bürokrasinin hantallığından bıkmış bir başkanın telaşı var gözlerinde. Ama mesele şu: Planlı şehircilik, telaşla değil, hukukla yürür. Şehircilik hukuku, bir parkın içine —kamu yararı olsa bile— yapı dikilmeden önce, imar planı değişikliğini ve kamuoyunun bilgilendirilmesini zorunlu kılar.
Yani mesele 20 ot değil; mesele, hukukun geçerliliği.
Kaldı ki, aynı meclis oturumunda dikkat çeken başka bir şey daha oldu: Başkan, "İskenderun Belediyesi'nin boş arazilerini tespit ettik" dedi. O zaman soru şu: Neden bu sağlık ocağı o tespit edilen alanlara değil de, parkların içine yapılmak isteniyor? Buna yanıt yerine “prim yapıyorsunuz, meclisin yetkisini yürütmeyle karıştırıyorsunuz” türünden çıkışlar geliyor.
Meclis üyeleri ise “önümüze proje gelmeden yapılıyor, sonra meşrulaştırılmamız bekleniyor” diyor.
Bu tablo, meclis kültürünün her geçen gün biraz daha meşruiyet üretmekten çıkarılıp, onay makamına dönüştürüldüğünün işareti değil mi?
Söz dönüp dolaşıp tekrar "ot"a geliyor.
Başkana göre yeşil alan tartışması fazla büyütülüyor.
Halk sağlığı mı önemli, park mı?
Oysa işin özünde şöyle bir düşünce eksikliği var: Yeşil alan da halk sağlığıdır. İçinde yürüdüğümüz parklar, toplanma alanlarımız, soluduğumuz ağaçlar da sağlığımızı doğrudan etkiler. Yani sağlık ocağı ayrı, park ayrı diye bir ikilik yok. Bu iki kavram birbirini bütünler. Ama bu tür yatırımlar plan kuralları çiğnenerek yapıldığında, aslında halka sunulan “sağlık hizmeti” bir bakıma hukuk dışı yapılaşmanın meşrulaştırma aracı hâline gelir.
Günün sonunda, 9. ve 11. maddelerde oylar eşit çıkınca, başkan Dönmez’in çift oy hakkı devreye girdi ve kararlar bu yolla geçti. Yeşil alana dönüştürülen eski stad —yeni adıyla millet bahçesi— üzerine aile sağlığı merkezi yapılabilmesi için plan değişikliğini onaylama yetkisi, Hatay Büyükşehir Belediyesi’ne devredildi. Bu karar, CHP'den istifa eden Selahattin Sabun ile başkan Dönmez’in oylarıyla, deyim yerindeyse parmak hesabıyla kabul edildi. Aynı şekilde, Denizciler Mahallesi’ndeki bir park alanının da Sağlık Bakanlığı’na tahsisi yine aynı yöntemle meclisten geçti.
Yani evet, “20 ot” yenildi.
Ama geriye yanıtlanmamış bir dizi soru kaldı.
İskenderun gerçekten planlanıyor mu, yoksa yatırım adı altında oldubittiye mi geliyor?
Bu şehir planlı büyüyecekse, yatırımın kimden geldiği mi, hangi ilkelerle yapıldığı mı önemli?
Plan disiplinine sadık kalan bir meclis üyesini, “otları insan hayatına tercih ediyor” diye suçlanabilir mi?
Bu tür suçlamalar, kamu yararı kavramının içini boşaltmaz mı?
Yine tartışması önümüzdeki günlerde sürecek belediye meclisi gündemindeki tartışmalı bir başka karar da, Çay Mahallesi'ne uzanıyor. 1990’lı yıllarda, o dönemki gecekondu sorununa çözüm üretmek amacıyla iş insanı Sani Konukoğlu tarafından belediyeye “şartlı olarak” bırakılan bir arsa, bu oturumda yüzde yüz hissesi belediyeye ait olan İSKENT adlı şirkete “sermaye artırımı” amacıyla ayni sermaye olarak oy çokluğuyla devredildi. CHP grubu, yıllardır haklarını bekleyen mahalle sakinlerinin taleplerini hatırlattı; mülkiyete dair noter belgelerini gündeme getirdi. Ama başkan “uyanıklar, dernek kurdu, kendi aralarında paylaşmak istiyorlar” diyerek bu itirazları reddetti.
Ve yine bir karar, yine eşit oy, yine başkan oyu ile geçti. Tüm bu olup bitenin özünde, bir kent yönetimi anlayışı sorgulanıyor.
Şehir planı mı, yatırım baskısı mı?
Yasa ve kamu vicdanı mı, hız ve fırsat mı?
Yeşil alanlar mı, yapılaşma ihtiyacı mı?
O yüzden bu yazıyı, başkan Dönmez’in meclis kürsüsünden haykırdığı bir cümleyle değil; CHP’li Hüseyin Tintaş’ın sakin ama anlamlı hatırlatmasıyla bitirelim: “Bu yasaları biz koymadık. Ama uymak zorundayız.”
Kent hakkı da tam olarak burada başlıyor.