“Ağaç demiş ki baltaya
Sen beni kesemezdin ama
Ne yapayım ki sapın benden
Bak şu ağacın bilincine sen
Ölen ben, öldüren benden.” gerçeğini bilince çıkararak, tüm canlıların öldürülmesine yol açan nedenleri ortadan kaldırma duyarlığındaki güzel insanlara merhaba!
Herkesin beynine ve yüreğine sağlık diliyoruz.
Öncelikle “Depremzedelerle Dayanışma Konseri”miz için Yılmaz Güney Sahnesi’ni tahsis eden Çankaya Belediyesi’ne teşekkür ediyoruz. 6 ve 20 Şubat depremlerinin travmasının ve sonrasında yaşanan talan ve yağmanın belleğimizdeki izleri derinleşirken, Filistin halkına karşı İsrail’in başlattığı soykırımın da birinci yılındayız. ABD ve Avrupa emperyalizminin beslemesi İsrail siyonizminin işgalci savaşı, sadece Lübnan’ı değil tüm bölgeyi yıkıma sürüklüyor. İnsanlığın ve doğanın yıkımına yol açan tüm işgalci, soykırımcı ve sömürgeci güçleri şiddetle kınıyoruz! Ortadoğu’yu sürekli kan gölüne dönüştürenlere karşı, bölge halklarının dayanışma ve direniş cephesinin acilen kurulmasını istiyoruz.
İnsan emeğinin sömürüsüyle yetinmeyen sermaye düzeni, doğanın pervasızca yağmalanmasına dayanan extraktivizm adı verilen bir kapitalist birikim dönemini 30 yıldır uyguluyor. Bu nedenle ormanlar, madenler, sular, tarım arazileri geri dönüşü olmayan bir saldırıya maruz bırakılıyor. Böylece, bütün canlıların yaşama alanları tehlikeye atıldığı gibi gezegenimizin geleceği tehdit ediliyor. Kazdağları, Akbelen, Dikmece, İliç başta olmak üzere ülkemizin her bölgesinde yaşanan yıkımlarla, paranın saltanatını sürdürenler yaşam kaynaklarımızı elimizden almaya devam ediyor. Yağmacı birikim düzeni, aynı saldırısını deprem bölgesinde de gösteriyor. Deprem yıkımının büyük olduğu Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya illerindeki enkaz kaldırma ve depolama işi nedeniyle 58 milyar TL sermaye birikim sağlarken, buralarda yaşayan depremzede halk asbestli tozlarla zehirleniyor. Depremde büyük acılar, kayıplar yaşadığı yetmiyormuş gibi sadece Hatay’da son bir yılda halkın beden ve ruh sağlığını bozan taş ocağı ve beton santrali sayısı 60’ı geçmiş durumda. Samandağ Belediyesi tarafından ruhsatsız olduğu için mühürlenen bir beton santrali, halkın aylardır kapatılması için mücadele etmesine karşın, okulun, işyerlerinin, üç mahallenin bulunduğu alanda Samandağ halkını zehirlemeye devam ediyor. Anayasal, yasal suç işlendiği halde yetkili kamu kuruluşları harekete geçmiyor. İşte bu tablo, ülkemizdeki kuralsızlık ve hukuksuzluk düzeninin çok açık bir göstergesidir.
Depremin ekonomi politiğini ortaya koyan çarpıcı tablo şudur: 2003, 2017 ve 2023 verilerine göre deprem bölgesindeki 11 ilin tümü, 20 yıl içinde sürekli kaynak aktarımı nedeniyle sosyo-ekonomik gelişmişlik bakımından gerilemiştir. Depremde en çok yıkıma uğrayan Hatay, 2003’te iller arasında 27. sıradayken 2017’de 39. sıraya, 2023’te de 54. sıraya gerilemiştir. Başka söze gerek var mı?
Risk ve rezerv alan, TOKİ konutları için zorla kamulaştırma saldırılarıyla depremzedelere her gün travma yaşatan sermaye, bir yılda yapım sözü verdiği konutların henüz % 11’ini vermiş görünüyor. Konteynerlerde yaşayan depremzedelerden elektrik parası, esnaftan da ertelenen borçları tahsil edilmek isteniyor. Eğitimdeki, sağlıktaki sorunlar giderek artıyor. Uzun sözün kısası, sermayeye kesenin ağzı, depremzedeler başta olmak üzere halka da fıskiyenin “bağzı” açılıyor.
Bütün bu ekonomik yağmaya, sosyal ve kültürel saldırılara karşı örgütlü mücadeleyi sürdürenler, barınma, eğitim ve sağlık hakkı için eylemler yapıyorlar. Konser programımızı sunan Döne Kaya arkadaşımız gibi “Adalet İstiyoruz” eylemleriyle deprem yıkımında sorumluluğu olan kamu yöneticilerinin yargılanmasını amaçlıyorlar. Yağmalanmak istenen zeytin bahçelerini bekliyorlar. Bunlar çok önemli kuşkusuz. Ancak, deprem ülkesi olan Türkiye’de depremler başta olmak üzere tüm doğal afetlere karşı bilimsel araştırmalar yapan, raporlar hazırlayan, ilgili kamu kurumlarının harekete geçmesini sağlayan temsiliyet düzeyi ve kamuoyunu etkileme gücü yüksek Deprem Dayanışma Konseyi’ne ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bu amaçla başlattığımız çalışmaya, bilim insanlarımızın, sendikalarımızın, odalarımızın ve derneklerimizin katılarak gecikmeden Deprem Dayanışma Konseyi’nin hayata geçirmelerini bekliyoruz.
Acılardan, zorluklardan süzülüp gelenler çelikleşir. Ve çelik aldığı suyu unutmaz. Biz de beslendiğimiz Asi’yi, Fırat’ı, Dicle’yi, Kızılırmak’ı unutmuyoruz. Irmaklarımıza, ormanlarımıza, madenlerimize, kadim mekanlarımıza ve topraklarımızda yarattığımız kardeşlik ve dayanışma kültürümüze saldıranlardan da önünde sonunda hesap soracağız.
Konserimizin gerçekleşmesine emek veren tüm kurum, kuruluş ve dostlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz.