Klasik Türk müziği dünya müzikleri içinde en hüzün dolu duyguları dile getiren en içli bestelerdir.
Günümüzde bazen küçümsenen, saray müziği diye önemsenmeyen Bizans, Osmanlı, genç Cumhuriyet döneminin büyük aşklarıyla beslenen unutulmaz trajedik sevdaların yaşandığı süreçte büyük bestekarların eserleri hala günümüze kadar yaşıyorsa, insanın kalplerine yerleştiği içindir.
Dünyanın hakimi Sezar, Roma imparatorluğunu büyük aşkı Kleopatra'nın ayaklarının altına serdiği zaman sonuçta büyük aşkının bedelini Roma senatosunda canıyla ödedi.
Büyük Balzac 'Sevmesini bilenler büyük adamlar' dediği zaman gerçeği haykırıyordu.
'Sevmek sevilmek tabiat kanunudur.' Deha bilim adamı Nietsche 'Müziksiz bir hayat hatadır' diye insanlığa seslenirken, yaşamın güzelliğini haber veriyordu. Evet tüm klasik şarkı besteleri büyük sevdalardan kaynaklanmıştır.
Hacı Arif Beyin 'Olmaz ilaç sineyi sat pareme çare bulunmaz bilirim yareme' ya da Osman Nihat Akın'ın 'Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin' sonra unutulmaz yaratıcı sanatçı Sadettin Kaynak'ın 'Enginde yavaş yavaş bugünde akşam oldu' ya da 'Ah bu yerler ne füsunkardı' Selahattin Pınar'ın 'kalbim yine üzgün seni andım derinden'…
Nasıl unutabiliriz geç kalmış bir aşk çığlığını dile getiren 'Bir bahar akşamı rastladım size.'
1950‘lere damgasını vuran ses sanatçısı, şarkı bestekarın 'Benden ayrılsan da yine gönlüm sendedir, aman cana beni şad et' duygu dolu şarkıları, en büyük eserleri bizlere armağan eden Şefik İçli'yi 'İçimden şu zalim şüpheyi kaldır ya sen gel ya beni oraya aldır güzel bir göz beni attı bu derin sevdaya' evet hıçkıran sevginin terk edilmişliğin İnleyen çığlığı. 'Ahım gibi ah var mı acep ahlar İçinde bu ah beni öldürecek.' Bir dönemin en İçli şarkıları insanın sevme sevilme süreçlerini büyük aşkları dile getirdiler. Bu İnsan benliğine işleyen eserler 1940-1950 süreçlerinde kent kültürünün ya da burjuva döneminin geliştiği zamanda güncelde insanlar genel sanat içinde gelişiyordu. Tiyatro, sinema, kitap, müzik, kişi sanat içinde kültürel olarak besleniyordu.
1951 yılıydı… oturduğumuz semtte tek radyo bizim evde vardı. Babam müzik tutkunuydu. Ayrıca 1938 model sahibinin sesi gramofon vardı. O zaman taş plaklar vardı. Sinemalarda film başlamadan önce plaklardan şarkılar dinlenirdi. Bir gün 14 yaşındaydım 1951 yılıydı sinema salonunda duymadığım bir ses kadın erkek karışımı. İnsanın gözlerini ıslatan duygu dolu Türkçe kelimelerin üstüne basarak nağmeleri hıçkıran sanki bir opera sanatçısı, kim bu meçhul sanatçı?
İskenderun'da şimdiki Vakıflar Bankasının bulunduğu yerin yanında Doğu Berber salonu vardı. Şehrin en şık salonuydu. Onun yanında büyük bir müzik mağazası vardı. Ağa marka radyo gramofonlar, son çıkan plaklar orada satılırdı. Plakları oradan alırdık. Mağazanın sahibi Artin Bağcıyan, çok kültürlü bir kişiydi. Onun yanına gittim.
"Artin amca yeni bir şarkıcı dinledim sinemada."
Artin Bağcıyan, "Oğlum bu Zeki Müren bana da plakları yeni geldi al bak" diye plaklarını ambalaj kağıdı içinde üstünde resmi olanı bana gösterdi. Ben Müzeyyen Senar hayranıydım. Bütün plaklarımız onun şarkılarıydı. Artin Bey bana, "Bu Müzeyyen Senar'ın ekolüdür" dedi.
Evet sonraları her cumartesi gecesi onun radyo konserleri başladı ve bu genç sesi sevmiştik ve bir gün onun ilk filmi 'Beklenen şarkı' İskenderun'a geldi ve bu olağan sanatçıyı fiziken tanımış olduk.
Yıl 1954 yılının haziran ayı… şimdiki lisenin karşısında yazlık ipek sineması vardı. Bir gün sinemanın önünde büyük afiş: Zeki Müren konseri. Akşam sinemanın önünde halk genç sanatçıyı beklemekte. Saat 20.30. Mavi renkte araba sinemanın yan tarafında durdu. Arabadan beyaz smokin, göğsünde kırmızı gül, erkek güzeli bir kişi. Halk genç sanatçıyı alkışladı. Utangaç güzel sesin sahibi halka dönerek mütevazi şekilde "Teşekkür ederim efendim” tam bir İstanbul beyefendisi.
Konserine halkı selamlayarak başlayan yarının büyük sesi önce Peşrevden, sonra bir Osmanlı döneminin bestesiyle başladı. 'Görmemiş devreyi esuftan beri böyle güzel' sonra Alaattin Yavaşça'nın eseri olan 'Ne günah etse de ayrılmaz iki gönlün arası.' Bu arada sanatçı dinleyicilere saz heyetini tanıttı. Üstat kemani Sadi Işılay, klarnet üstadı Şükrü Tunar, sonra Hakkı Derman. Bu arada büyük bestekar Selahattin Pınar'ın adını söylediği zaman gençliğe adım atan bir kişi olarak onun adını işittiğim zaman çok heyecan duydum. Onu incelemeye başladım.
Demek yıllardan beri evimizde dinlediğimiz eserlerin sahibi Selahattin Pınar şimdi karşımda oturuyordu. Şık giyimliydi. Kolalı gömlek, kruvaze ceketi, şık kravatı içinde 'bir bahar akşamının' büyük yaratıcısını hayranlıkla izledim.
Bu arada sanatçı halkla küçük bir sohbete girdi. "Kıymetli İskenderunlular bundan birkaç yıl önce meçhul bir kişi olduğum zaman İskenderun'a gelmiştim. Çok takdir ettiğim bir bestekarımızın eserini okumak için onu arıyordum. Onun İskenderun'a bağlı küçük bir kasabada olduğu söylendi. Onu bulmak için Belen'e gittim. Bu önemli eserini plaka okumak istediğim kişi klarnet Dramalı Hasan'dı. Kendisi Belen’de bir sazda sanatını icra ediyordu. Onunla küçük bir otelde görüşerek 'Baharın gülleri açtı' şarkısını okuma hakkını aldım.” Bu anı benim için unutulmaz bir anıdır.
Bir dönemde Belen'de birkaç tane saz vardı. Bu küçük kent bir zamanlar eğlence merkeziydi. En güzel kadınlar Belen'de yaşardı. Bunların içinde dünya güzeli şuh kadın Afiş adıyla anılan Hikmet Hanımdı. İnanılmaz bir güzelliği vardı. Şimdiyse Belen sessizliğe gömülmüştür."
Evet genç sanatçı sohbetin sonuna geldiği zaman hafif yaz yağmuru çiselemeye başladı. Bunun üzerine "Sevgili dinleyicilerim size bu yağmurun adına kendi eserim olan 'Bir yaz yağmurunu' okumak istiyorum" dedi ve gözleri nemlenerek, içten yaşayarak bu şarkıyı okudu.
Sonra genel istek üzerine onu şöhretin zirvesine çıkaran ünlü 'Beklenen Şarkı'yı okumaya başladı. 'Gözlerimin içine başka hayal girmesin benden evvel başkası seni görüp sevmesin' diye kendinden geçerek okuduğu eserini dinlerken sanatsever kişiler gözleri yaşararak duygu dolu sese hayran kaldılar. Klasik Türk müziğinde genç bir sesin doğumu İskenderun İpek sinemasında yaşanıyordu.
Eski Alexandrette, şimdi İskenderun bir zamanlar sanatçıların uğrak yeriydi. Mozaik tüm kültürlerin yaşandığı antik şehir İskenderun şimdi geçmişteki evrensel dönemini aramaktadır.