Alt başlıktan da anlaşıldığı gibi 6 Şubat 2023 depreminin üzerinden neredeyse üç yıl geçti. Üç buçuk ay sonra üç yıl bitecek. Yirmi bir yıldır Şekere köyünün altında bir sitede yaşıyoruz. Şehir merkezi ile kıyasladığımızda, yazlar daha serin, kışın da esen rüzgarın etkisiyle havanın temizliği gözle görülür düzeyde olurdu. (Deprem öncesine kadar)
Bu bölge depremde en az yıkıma uğrayan yerler arasında sanırım. Ağır hasarlı olduğu tespit edildiği için, sonradan yıkılma kararı verilen binalar olsa da sitemizde can kayıpları yaşanmadı çok şükür. Bizim mahalleden deniz alayına doğru inerken, zarar gören, çöken bina çoktu. Bu nedenle yol kenarı ve mahalle aralarında hala inşaat çalışmaları sürüyor. Görünüşe göre dördüncü yılın ortalarında veya sonunda ancak teslim edilir.
Bir afetzedenin evine kavuşmak için dört yıl beklemesi, yönetimin övünç kaynağı veya başarısı olabilir mi? Nerede kaldı dillere pelesenk olan itibarımız? İtibar; bir babanın çoluk çocuğuna kol kanat gerip, refah içinde yaşamasını sağlaması, kimseye muhtaç etmemesi değil midir?
-Üçüncü yıl biterken ağır hasarlı olduğu halde yıkılmayı bekleyen binaların olması makul gösterilebilir mi? Cevap: Mahkemeleri sürüyormuş… Sürdürmeyin o vakit. Durumun acil olduğunu anlatmaya gerek var mı?
Kapısı çerçevesi sökülmüş yıkılmayı bekleyen evler sokak hayvanlarının sığınağı, meraklıların, hurdacıların uğrak yeri oluyor. Bu evlerden biri de arka bahçelerimiz bitişik olan komşumun evi. Birkaç gün önce genç bir adamın binada gezindiğini görünce ne aradığını sordum. Yakındaki bir inşaatta çalıştığını söyleyip sıvıştı. En iyimser tahminim, tuvalet ihtiyacını gidermek için girdiğiydi.
-Metruk binaların etrafında olası tehlikeyi önlemek için emniyet şeridi çekilmesi ve uyarı levhasının bulunması gerekiyor. Bu kadar bir önlem bile can ve mal kaybının önüne geçebilir. Bu bahsettiğim eve dört ay önce gelen yıkım ekibi, binada hala elektrik olduğunu tespit etmiş ve öylelikle elektriği kesip yıkımı yapmadan gitmişlerdi. Düşünün, bu binanın kapıları, pencereleri, demirleri söküldü ama elektriği kesmek kimsenin aklına gelmemiş…
-Enkaz kaldırma çalışmaları ve çoğu binaların yıkımı, molozların taşınma işi bitmiş olması, hava kirliliği seviyesinde iyileşme sağlamadı. Arabanızı yıkadıktan yarım saat sonra, camına yazı yazacak kadar toz birikmesi normal mi?
Hava kalitesi ölçümleri de “Sağlık Açısından Sakıncalı” düzeyde seyrettiğini onaylanıyor zaten. Deprem sonrası had safhaya ulaşan bu kirlilik daha ne kadar devam edecek?
-Şehrimizde ‘yap boz’ oyununu hatırlatan çalışma/larla karşılaşıyoruz. Paç Meydanı bunlardan biri. Meydanda peyzaj çalışmaları, trafik akış yönünde değişiklikler gibi yenilikler yapılmıştı. Kaç ay sürdü bilmiyorum tekrar bozulup yeni düzenleme yapıldı. Arkadaşlar, yıkılmış bir şehre makyaj yapmanın, zaman kaybetmenin, gereksiz bir lira bile harcamanın hiçbir anlamı yok. Köprü duvarına, çarşı içinde binaların duvarına resimler yaptırmak, böyle bir kent için yapılacak en son şey olabilir. Yok, İlla boyanacaksa hiç değilse göze hitap eden, şehrin dokusuna uygun renkler ve desenler seçin ne olur. Ben bu tür çalışmaları, pasaklı bir kişinin duşunu alıp, saçını başını taramadan, giyinip kuşanıp, süslenmesine benzetiyorum. O ne kadar hoş görünürse bu durum da aynen öyle…
-Karaağaç’ta plaj çalışmaları yapıldığını duymuştum. Geçen gün gidip gördüm. Düşünüp emek verenin aklına, emeğine sağlık. Ama merak ettiğim bir şey var. Plaja yan yana yapılan, duş, soyunma kabini ve tuvaletler var ya, işte o tuvaletlerin atıkları nereye gidecek onu merak ettim. O bölgede kanalizasyon olmadığı bilgisini aldığım için soruyorum. Yine o plaja küçük, sevimli kamelyalar yapılmış.
Malumunuz deniz sezonu bitti ama seneye güzel bir hazırlık oluyor. Sormak istediğim diğer soru; kamelyalara bembeyaz perdelerini takmışsınız da dediğim gibi sezon bitti. Sanırım kış başlamadan toplanıp kaldırılır da yeni sezonda tertemiz kullanılır.
-Diğer yanda, konteyner kentlerde üç kış ve üç yazı (dördüncü kış giriyor.) geçirenlerin olduğu bir ülkede, “Ekonomide dünyada on yedinci, kişi başına düşen milli gelirin ise 17 bin dolara yaklaştığı” açıklaması yapılıyor. Bunun yorumunu sizlere bırakıyorum…
-Bu geçici barınma alanları mahalle haline gelmiş durumda. İnsanoğlu doğayı yok ettiği gibi canlandırmayı, yuva yapmayı da biliyor. O, geçici konutların önüne, sağına, soluna baktığınızda, domates biber fideleri, plastik kutulardaki çiçekler hüzünlü bir tebessüm konduruyor yüzünüze. Bir yandan buradan gitmek için can atarken, kök salarcasına bulduğu bir avuç toprağı ekip biçen, ev edindiği kulübenin kıyısına begonvil ekerken, onun yetişip çiçek açacağını, gölgesine sığınacağını hayal edebilir miydi?