Bir şehir, sadece binalardan, yollardan, meydanlardan ibaret değildir. Bir şehir, hatırladıklarıyla yaşar. İskenderun da öyleydi. Sahil boyunca yürürken, İskenderun 1. Uluslararası Heykel Sempozyumu’nda dünyanın dört bir yanından gelen sanatçıların bıraktığı izleri görürdük. Her biri bir kültürün, bir duygunun, bir dostluğun taşıyıcısıydı. Şimdi ise o izler sessizliğe gömülmüş durumda.
Deprem sonrası başlatılan sahil düzenleme projesi, elbette ki teknik bir zorunluluktu. Ancak bu zorunluluk, sanatın ve kamusal belleğin sessizce kaldırılmasını haklı çıkarır mı? Cumhuriyet Meydanı’nda Atatürk ve Zübeyde Hanım heykellerinin kaldırılmasıyla başlayan bu sessizlik, şimdi sahil boyunca devam mı edecek?
Cumhuriyet Meydanı, bir hafıza alanıydı.
Şehrin kalbinde yer alan ve hem tarihî hem de sosyal açıdan önemli bir kamusal alan(dı). Resmî törenler, kutlamalar ve anma etkinlikleri gibi birçok sosyal faaliyetin merkeziydi.
Meydandaki Mustafa Kemal Atatürk ve Zübeyde Hanım büstleri, Cumhuriyet değerlerinin simgesiydi. Ancak bu heykeller, “yenileme” bahanesiyle sökülüp belediye garajında bekletiliyor.
Meydanın “meydan” vasfı büyük ölçüde ortadan kalktı. Bugün düz bir trafik aksı olarak kullanılıyor. Peki bu düzenleme, 'hem trafik akışını rahatlatmak hem de halkın kullanımını kolaylaştırmak' amacına gerçekten ulaştı mı?
Gelelim sahil düzenlemesine ve İskenderun'un 'sessiz' heykellerine...
Sahil Düzenleme Projesi kapsamında 3,5 kilometrelik sahil şeridi yeniden tasarlanıyor. Zemin iyileştirme, kot yükseltme ve taşkın önleme çalışmaları sürüyor. Sosyal donatı alanları, yürüyüş ve bisiklet yolları, spor sahaları, seyir terasları ve yeşil alanlar planlanıyor. Bu alanlarda nar, turunç ve limon ağaçları dikilecek. Sergi alanları ve Atatürk Meydanı’nın yenilenmesi de projeye dahil.
Ancak, bir soru hala cevapsız: 2013 yılında İskenderun Uluslararası Sempozyumu kapsamında sahil kordon boyuna yerleştirilen 11 heykeltıraşın eserleri nerede?
Prof. Dr. İskender Sayek, sempozyum öncesi şöyle demişti: “Arsuz’da yaptığımız Füsun Sayek Sağlık etkinliklerinin bir uzantısı olarak bunu bir grup arkadaşla planlamaya karar verdik. Bu heykellerin yapımı sırasında toplumla bir etkileşim olacaktır. Hedeflerimizden bazıları İskenderun’da okul öğrencilerinin belli günlerde atölye çalışmasını ziyaret etmesini sağlamak.”
Evet, İskenderun Uluslararası Heykel Sempozyumu'nun 2.'si yapılmadı/yapılamadı ama, İskenderun 1. Uluslararası Heykel Sempozyumu'na katılan Nicolae Fleissig (Fransa), İvan Tesiskadze (Gürcüstan), Nobert Jaeger (Alman), George Sorin Purcaru (Romanya), Amancio Gonzales (İspanyol), Berika İpekbayrak (Türkiye), Nesrin Karaca (Türkiye), Serdar Kaynak (Türkiye), Ferit Özşen (Türkiye), Kemal Tufan (Türkiye) ve Özgür Özberkan (Türkiye) katılarak kente birer eser bıraktı Nicolae Fleissig (Fransa), İvan Tesiskadze (Gürcüstan), Nobert Jaeger (Alman), George Sorin Purcaru (Romanya), Amancio Gonzales (İspanyol), Berika İpekbayrak (Türkiye), Nesrin Karaca (Türkiye), Serdar Kaynak (Türkiye), Ferit Özşen (Türkiye), Kemal Tufan (Türkiye) ve Özgür Özberkan (Türkiye) kente birer eser bıraktı.
Kente emanet edilen o eserlerin nerede olduğu, depolama koşulları, korunup korunmadığı, geçici olarak kaldırılıp kaldırılmadığı ya da yeniden sergilenip sergilenmeyeceği konusunda kamuoyuna açık bir bilgi sunulmuş değil. Proje yetkilileri ve Bakanlık, sahilin estetik ve sosyal yaşamına katkı sunacağını belirtse de, mevcut sanat eserlerinin entegrasyonu hakkında bilgi verilmedi.
Bu sessizlik, Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk ve Zübeyde Hanım heykellerinin kaldırılmasıyla başlayan kültürel boşluğun sahile de taşınma riskini doğuruyor.
Bu heykeller, sadece estetik objeler değil; aynı zamanda uluslararası dostluğun, kültürel mirasın ve kamusal sanatın sembolleri.
Bu yazı da bir suçlama değil, bir çağrı.
Sanat, sadece estetik değil; aynı zamanda bir toplumun ruhudur.
Heykeller, sadece taş değil; zamanın tanıklarıdır.
Ve biz, bu tanıklığı korumakla yükümlüyüz.
29 Ekim yaklaşırken, Cumhuriyet’in değerlerini yeniden hatırlarken, gelin bu eserleri de hatırlayalım. Onları yeniden sahilde görmek, sadece bir düzenleme değil; bir vefa borcudur. Geçmişle geleceği birbirine bağlayan bir köprüdür.
Ben bir büyükanne olarak torunumun, tarihi ve kültürel dokusu her geçen gün biraz daha yoksunlaştırılan bu şehirde sanatın da yaşadığını görmesini istiyorum. Onun yürüdüğü sahil, sadece taşlarla değil, anlamlarla döşenmiş olsun istiyorum.
Yetkililere, sanatçılara, kentlilere sesleniyorum:
İskenderun’un sessiz heykelleri yeniden konuşsun.
Çünkü bir şehir, hatırladıklarıyla yaşar.