Bugün herkesin kafasında bir emperyalizm tanımı bulunmaktadır. Emperyalizm denince genelde sömürücü devletler akla gelmekle beraber, emperyalizme karşı duranlar açısından açılması gerekmektedir. Bunu özet olarak, yani sayfanın elverdiği oranda Marksist açıdan tanımlanmasına çalışacağım.
Serbest rekabetçi kapitalist dönemde başta Almanya ve İngiltere olmak üzere kapitalist devletlerde sanayi, yüksek gümrük duvarlarıyla korunmuş, bu durum sermaye birikimine, sanayinin yoğunlaşmasına, tekeller ve karteller gibi işveren birliklerinin oluşumuna yol açmıştır.
Marks, Kapital’i yazdığı sırada serbest rekabet “doğa yasası” olarak görülüyordu. Marks, “kapitalizmin teorik ve tarihsel bir tahlilini yaparak serbest rekabetin üretimin yoğunlaşmasına yol açtığını, bunun ise, belirli bir gelişme aşamasında tekelciliğe götürdüğünü” kanıtlamıştır.
Lenin’in Empeyalizm adlı eserinde, “Emperyalist aşamasında kapitalizm üretimin tam toplumsallaşmasına doğru gitmektedir; iradelerine ve bilinçlerine aykırı olarak, kapitalistleri, tam rekabet özgürlüğünden tam toplumsallaşmaya bir geçişi belirleyen yeni bir toplumsal düzene doğru adeta sürüklenmektedir.
Üretim toplumsal hale geliyor, ama mülk edinme özel kalmakta devam ediyor. Toplumsal üretim araçları, küçük bir azınlığın mülkiyetinde kalıyor. Şeklen kabul edilen serbest rekabetin genel kadrosu sürüp gitmekte ve bir avuç tekelcinin halkın geri kalan kısmı üzerindeki boyunduruğu yüz kez daha ağır, daha duyulur, daha göz yumulmaz duruma gelmektedir.” A.g.e Sf 32
Bugün yaşanan; Belediyelere el konulması, zeytinliklere, tarım alanlarına, özel mülkiyete, madenciler yararına el koyma ya da özel şirketlere el koyma durumlarının emperyalist politikalardan ayrı tutulamaz.
Lenin emperyalizm çağını da şöyle açıklıyor: “Emperyalizm, her yere özgürlük değil, egemenlik eğilimi götüren mali sermayenin ve tekellerin çağıdır… Aynı biçimde ulusal baskı ve ilhak eğilimleri de yani ulusal bağımsızlığın bozulması da özellikle yoğunlaşmaktadır (çünkü ilhak ulusların kendi kendini yönetme hakkının çiğnenmesinden başka bir şey değildir.” A.g.e sf 146.
Burada Lenin’i “ulusal baskı ve ilhaktan” söz ederken “devlet” kelimesinden söz etmemesini devletin rolü olmadığı anlamı çıkarılmamalıdır. Emperyalist çağda devletler tekeller yararına yasa çıkarır, tekeller yararına uygulamalar yaparlar. Hukuk sisteminin yok sayılması uygulamaları emperyalist politikalardan ayrı düşünülemez.
Yine ulusal bağımsızlık arayanlar, bu çağda ulusal bağımsızlığın tekellerin izin verdiği biçimde ve oranda olacağını gözardı etmemelidirler.
Ukrayna, Filistin, Irak, Libya, Suriye v.b ülkelerin işgali ve İsrail’in saldırganlığının emperyalizmin işgal ve ilhak politikasından ayrı düşünemeyiz.
Buradan işçi sınıfının çıkaracağı önemli ders de uluslararası sermayeye karşı mücadelenin uluslararası işçi sınıfının sınıf sendikalarında örgütlenmesi ile mümkün olacaktır.